Thursday, October 19, 2006

XI. HAFTA - TACIR YARDIMCILARI

TICARI ISLETME HUKUKU

TACIR YARDIMCILARI ”

XI. HAFTAYA KONU

YARGITAY KARARLARI

TACİR YARDIMCILARI



MERCİİ

E. YIL

E. NO

K. YIL

K. NO

KARAR TARİHİ


1

YARGITAY

12. HUKUK DAİRESİ

2005

10519

2005

12250

07.06.2005


2

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

2005

11 98

2005

35

09.02.2005


3

YARGITAY

15. HUKUK DAİRESİ

2004

3652

2005

634

09.02.2005


4

YARGITAY

19. HUKUK DAİRESİ

2003

1710

2003

10859

03.11.2003


5

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

1997

2407

1997

2992

28.04.1997


6

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

1996

2084

1996

4544

20.06.1996


7

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

1999

2189

1996

3335

10.05.1966


8

YARGITAY

12. HUKUK DAİRESİ

2003

12806

2003

15685

01.07.2003


9

YARGITAY

12. HUKUK DAİRESİ

2002

4822

2002

6011

25.03.2002


10

YARGITAY

12. HUKUK DAİRESİ

2000

4199

2000

5864

13.04.2000


11

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

2000

19-818

2000

816

26.04.2000


12

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

1985

7416

1986

161

24.01.1986


13

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

1979

12-1692

1980

170

30.01.1980



T.C.

YARGITAY

19. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/1710

K. 2003/10859

T. 3.11.2003

• ACENTE SÖZLEŞMESİ ( Tek Satıcılık Sözleşmesine Benzemesine Rağmen Arada Farklılıklar Olması )

• TEK SATICILIK SÖZLEŞMESİ ( İşletme Sahibi Tarafından İmal Edilen Malları Kendi Nam ve Hesabına Satın Alara Kendisine Tanınan Tekel Bölgesi İçinde Kendi Nam ve Hesabına Satması )

• SATIŞ YETKİ BELGESİ ( Tek Satıcının Yapımcıyı Temsil Etme Hakkı ve Yetkisinin Olmaması )

6762/m.116,146

ÖZET : Belirli bir bölgede faaliyet gösterme, pazarlama, süreklilik, tekel hakkı bakımından acente sözleşmesi ile tek satıcılık sözleşmesi birbirine çok benzemektedir. Ne var ki tek satıcı, acenteden farklı olarak, işletme sahibi tarafından imal edilen malları kendi nam ve hesabına satın alarak kendisine tanınan tekel bölgesi içerisinde, kendi nam ve hesabına satar. Bu anlamda tek satıcının yapımcıyı temsil etme hakkı ve yetkisi yoktur. Bir başka anlatımla tek satıcı yapımcının hesabına faaliyette bulunamaz. İşletme sahibi tarafından verilen "satış yetki belgesi" de acentelik sözleşmesi olarak kabul edilemez. Bu itibarla tek satıcının yaptığı işlemlerden işletme sahibi değil satıcı sorumludur.

DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı P. A.Ş. vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vek. Av. T.D. ile davalı P. Plastik San. A.Ş. vek. Av. İ.C.'nin gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı T. A.Ş. ve P. A.Ş.nin acentası olan diğer davalı A. Ltd. Şti.nden "M... 2000 model C..." otomobil alımı için 13.500.000.000.-TL.lık ödeme yaptığını, ancak aracın kendilerine teslim olunmadığını iddia ederek arcın aynen teslimini veya bedelin iadesini talep ve dava etmiştir.

Davalı T. A.Ş, davacı ile hiçbir akdi ilişkisi bulunmadığını ve A. Ltd. Şti.nin de acentaları olmadığını beyan ederek davanın reddini istemiştir.

Davalı P. A.Ş. davalı A. Ltd. Şti.nin satışa yetkili bayi olduğunu, acente olmadığını, anılan şirketin kendilerinden satın aldığı araçları kâr payını eklemek suretiyle üçüncü kişilere sattığını beyan ederek davanın reddini istemiştir.

Davalı A... Ltd. Şti. davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, davacının davalılardan P. A.Ş.nin yetkili satıcısı ve acentesi olan A. Ltd. Şti. ile araç alımı için sözleşme yaptığı ve aracın teslim olunmadığı, 'I'. A.Ş.nin ise akdin tarafı olmadığı gerekçesiyle T. A.Ş. hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davalılar hakkındaki davanın ise kabulüne, ve ödenen bedelin istirdadına karar verilmiş, hüküm P. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

TTK.nun 146. maddesi Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya müstahdem gibi tabi bir sıfatı olmaksızın bir mukaveleye dayanarak muayyen bir yer veya bölgesinde daimi bir surette ticari bir işletmeyi ilgilendiren akitlerde arcılık etmeyi veya bunları anlatma adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir" hükmünü içermektedir.

Tek satıcılık sözleşmesi ise, imalatçı ile tek satıcı arasındaki hukuki ilişkileri düzenleyen sözleşme olup, bununla yapımcı imalatının tamamını veya bir bölümünü belirli bir bölgede tekel hakkına sahip olarak satmak üzere bedeli karşılığında sadece tek satıcıya göndermeyi buna karşılık da tek satıcı, sözleşme konusu mamulleri kendi namına ve hesabına satarak faaliyette bulunmayı üstlenir.

Görüldüğü gibi, belirli bir bölgede faaliyet gösterme, pazarlama, süreklilik, tekel hakkı bakımından acenta sözleşmesi ile tek satıcılık sözleşmesi birbirine çok benzemektedir. Ne var ki tek satıcı, acenteden farklı olarak, işletme sahibi tarafından imal edilen malları kendi nam ve hesabına satın alarak kendisine tanınan tekel bölgesi içerisinde, kendi nam ve hesabına satar. Bu anlamda tek satıcının yapımcıyı temsil etme hakkı ve yetkisi yoktur. Bir başka anlatımla tek satıcı yapımcının hesabına faaliyette bulunamaz.

Somut olayda, davalı A. Ltd.Şti. ile davalı P. A.Ş. arasında TTK.nun 116 ve devamı maddelerine göre, düzenlenmiş bir acentelik sözleşmesi bulunmadığı gibi, davalı P. A.Ş. tarafından davalı A. Ltd. Şti.ne kendilerine ait ürünleri satması için 30.6.2000 tarihine kadar tanınan "satış yetki belgesi" acentelik sözleşmesi olarak kabul edilemez.

Diğer yandan davalı P. A.Ş.nin sattığı mamüllerin faturasının alıcı şirketler ( yetki verdiği ) adına düzenlendiği ve bu şirketlerinde kendi adına satış karlarını da ekleyerek fatura düzenledikleri anlaşılmaktadır.

Öte yandan davalı A. Ltd. Şti. kendisine ödenen satış bedelinin 9.865.000.000.-TL.lık kısmını davalı P. A.Ş.ye olan borcu için anılan şirkete havale etmiş bakiye 4.498.844.640.-TL.lık kısmı ise dövize çevirerek kendi yedinde tutmuştur.

Bu durumda yukarıda açıklanan hususlar gözetildiğinde A. Ltd.Şti.nin davalı P. A.Ş.nin acentası olarak kabulü mümkün değildir. Anılan şirket kendi nam ve hesabına satış yapan ( tek satıcı ) konumunda olup yaptığı işlemlerden dolayı yine kendisi sorumlu olduğundan, mahkemece davalı P. A.Ş. hakkındaki davanın da reddi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı P. A.Ş. yararına BOZULMASINA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davalı P. A.Ş. yararına takdir edilen 250.000.000.-TL. duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak adı geçen davalıya ödenmesine, peşin harcın istek halinde iadesine 3.11.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

E. 1996/2084

K. 1996/4544

T. 20.6.1996

• PRİM KOMİSYON ALACAĞI ( Sözleşmenin Feshinde Kusurlu Olmayan Acentenin Tazminat Olarak İsteyebilmesi )

• ACENTELİK SÖZLEŞMESİNİN FESHİ ( Kusurlu Olmayan Acentenin Komisyon Alacağı İsteyebilmesi )

• KUSUR ( Acentelik Sözleşmesinin Feshinde Kusurlu Olmayan Acentenin Komisyon Alacağını Tazminat Olarak İsteyebilmesi )

6762/m.134

ÖZET : Türk ticaret kanununda sözleşmenin feshine kusurlu davranışlarıyla neden olan acentenin tazminat adı altında komisyon alacağını tahsil edebileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir. Bu hak ancak fesihte kusuru bulunmayan acente veya haleflerine tanınmıştır.

DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 6.12.1995 tarih ve 665-834 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 18.6.1996 gününde davacı avukatı ( N.E. ) gelip davalı avukatı tebligata rağmen gelmediğinden temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan tarafın avukatı dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması duruşmadan sonraya bırakılmıştı. Bu kerre dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, 3.4.1991 tarihli sözleşmeyle davalının ( A ) acentalığını üstlenen müvekkilinin iyi bir performansla bazı büyük projelerin sigortalanmasına aracılık ettiğini, ancak, davalının sözleşmeyi 15.5.1995 tarihinde tek taraflı olarak feshetmesi nedeniyle ( 5 ) büyük projeden doğan acentalık komisyonlarının müvekkilince tahsilinin önlendiğini, davalı eyleminin acentalık ilkelerine uymadığını, müvekkilinin ( 5 ) poliçe zeyilnamelerinden ( 50.585.959 ) TL komisyona müstehak alacağını ileri sürerek bu miktarın zeyilname tarihlerinden itibaren reeskont faiz oranıyla tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin sözleşmeyi haklı nedenlerle feshettiğini, fesihten sonraki dönemdeki taraflar arasındaki ilişkinin borçların tasfiyesi ilişkisine dönüştüğünü, zeyilnameler ile üretilen poliçelerden dolayı acentalık sıfatı sona eren davacının komisyona hak kazanamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, mübrez belgeler ile bilirkişiler raporuna istinaden, acentalık sözleşmesinin 2.4.1991 tarihinden itibaren belirsiz süreli olarak yapıldığı, sözleşmenin 25. maddesine uygun olarak davalının sözleşmeyi feshetmesinde bir usulsüzlük olmadığı, fesihten sonra düzenlenen zeyilnamelerin tanziminde ve prim tahsilinde katkısı olmayan davacının, acentalık komisyonu almasının sebepsiz zenginleşme teşkil edeceği, bu doğrultuda Yargıtay Kararları da bulunduğu gerekçeleri ile davanın reddine hükmedilmiştir.

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere taraflar arasındaki uyuşmazlık, acentelik sözleşmesinin feshinden sonra acentenin kendi döneminde oluşturulan uzun süreli inşaat sigortası sözleşmesi nedeniyle sigortalı ettiren tarafından sigortacıya ödenen primlerden dolayı hak talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Uygulama ile doktrinde "portföy tazminatı" olarak adlandırılan bu alacağın tahsil imkânı TTK.'nun sigorta hükümlerinde düzenlenmediği gibi, Sigorta Murakabe Kanunu'nda bu konuda özel bir düzenleme mevcut değildir. Bu durum karşısında uyuşmazlığın davanın niteliği ve davacının sıfatına göre, TTK.'nun acentelik hükümleri ile BK.nun sözleşmenin feshi ile ilgili hükümlerine göre çözümlenmesi zorunlu bulunmaktadır.

TTK.'nun acentelik ücreti ile ilgili 129'uncu maddesinde acentenin sözleşmenin devamı süresince ücrete nasıl hak kazanacağı açıklandıktan sonra yine aynı dönem içinde ücretin ödenme şekli ve zamanı da 131'inci maddede düzenlenmiş bulunmaktadır. Ancak, dava konusu alacak fesihten sonraki döneme ilişkin bulunduğundan sözleşme dönemine ilişkin bu hükümlerin dava konusu olayda uygulanması mümkün değildir. Fesihten sonraki komisyon alacağı ise ( tazminat borcu ) adı altında TTK.'nun 134'üncü maddesinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Anılan maddenin ilk fıkrasına göre acente ancak, sözleşmenin haksız olarak feshedilmesi veya ihbar süresine uyulmadan sözleşmenin feshi halinde, başlanmış işlerin tamamlanmamasından dolayı uğradığı zararın tazminini isteyebilmesi mümkündür. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise ancak, ölüm, iflas veya hacir altına alınma sebebiyle sözleşmenin sona ermesi hallerinde acentenin münasip bir tazminat isteyebileceği hüküm altına alınmıştır. Görüldüğü gibi TTK.'nun da sözleşmenin feshine kusurlu davranışlarıyla neden olan acentenin tazminat adı altında komisyon alacağını tahsil edebileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir. Bu hak ancak fesihte kusurlu bulunmayan acente veya haleflerine tanınmıştır.

Eski Ticaret Kanunu'muzun 844'üncü maddesinin tekrarından ibaret olan 134'üncü maddesinin bu düzenleme şekil Türk doktrinince eleştiriliyor ise de bu eleştiri gerekçesi modern düzenlemelerin dikkate alınmadan eski hükmün tercih edilmesine ve acentenin kusuru bulunmayan diğer hallerin dikkate alınmadan düzenlemenin eksik yapıldığına ilişkin bulunmaktadır. Yoksa sözleşmenin feshinde acentenin kusurlu olmaması halinde acentenin tazminat talep edemeyeceğine ilişkin doktrinde bir görüş ileri sürülmüş değildir. Aksine olarak bu gibi hallerde acentenin tazminat adı altında hak istemesinin mümkün olduğu benimsenmektedir ( Bkz. Dr. Y.Karayalçın, Ticaret Hukuku, Ank. 1968, sh. 534 vd.; Dr.S.Arkan, Ticari İşletme Hukuku, Ank., 1943, sh. 199 vd. ).

Mukayeseli hukukta ise, İsviçre B.K.'nun 418'nci maddesinde, bu gibi durumlarda acentenin kusuru sebebiyle akdin feshi dışında acentenin tazminat adı altında mahrum kaldığı prim komisyon alacağını belli ölçüler içinde tazminat olarak talep edilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Türk Borçlar Kanunu'nun 108'inci maddesinde ise, akdin feshinde kusursuz olan tarafa akdin hükümsüzlüğünden dolayı oluşan zararın tazminini talep hakkı tanınmış bulunmaktadır.

O halde, tüm bu açıklamalar karşısında bir acentenin sözleşmenin feshinde bir kusuru bulunmadığı takdirde kendi döneminde oluşturulan ve uzun süren sigorta sözleşmelerinden dolayı sigorta ettiren tarafından sigortacıya ödenen primler bakımından acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra mahrum kaldığı prim komisyon ücretlerinden dolayı muhik bir tazminat isteyebileceğinin kabulü gerekir. Buradaki kriter sözleşmeyi fesh eden sigortacının kusurlu olup olmaması değil, acentenin kusurlu olup olmaması halidir.

Dava konusu olayda da davacı sigorta acentesi kendi döneminde uzun süreli inşaat sözleşmeleri akdetmiş ve prim komisyon alacağına hak kazanmış bulunmaktadır. Sözleşmenin zeyilname ile uzatılması sigortacılık uygulamasında yeni birer sözleşme değil, sözleşme koşullarının günün şartlarına uydurularak devamını sağlamaya yönelik hukuki işlemlerdir. Bu nedenle yeni zeyilname dönemlerinde de önceki sözleşme ilişkisinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Öte yandan davalı sigortacı sözleşmeyi fesihte sözleşmeden 25/2'nci maddesi uyarınca işlem yaptığına göre, davacı acentenin bir kusuruna da dayanmamış olduğu ortaya çıkmaktadır. Sözleşmenin 25/son fıkrasındaki tazminat talep edilemeyeceğine ilişkin şart ise BK. 99/2'nci maddesi hükmü gereğince mahkemece dikkate alınmaması gerekir.

Bu durum karşısında mahkemece, dava reddolunmayarak; olaya kıyasen uygulanması mümkün bulunan TTK.'nun 134/2'nci maddesi hükmü gereğince davacı acentenin talep edebileceği hakkaniyete uygun bir tazminat bu konudaki uzman bilirkişiler aracılığı ile saptanarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA, 6.000.000 lira duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 20.6.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

E. 1997/2407

K. 1997/2992

T. 28.4.1997

• ACENTELİK SÖZLEŞMESİNİN FESHİ ( Sigorta Şirketinin Acentelik Sözleşmesinin FeshiniÜçüncü Kişilere Karşı Etkili Olması için İlan Etmesinin Gerekmesi )

• İLAN EDİLMEYEN FESİH BİLDİRİMİ ( Sigorta Şirketinin Acentelik Sözleşmesinin Feshini Üçüncü Kişilere Karşı Etkili Olması için İlan Etmesinin Gerekmesi )

• FESİH BİLDİRİMİNİN BAĞLAYICILIĞI ( Sigorta Şirketinin Acentelik Sözleşmesinin Feshini Üçüncü Kişilere Karşı Etkili Olması için İlan Etmesinin Gerekmesi )

6762/m.133,122

ÖZET : Sigorta şirketi ile acentesi arasındaki acentelik sözleşmesinin feshinin TTK.nun öngördüğü biçimde ilan edilmesi gerekir. İlan edilmeyen fesih bildirimi üçüncü şahısları bağlamaz.

DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Ankara 7.Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 27.12.1996 tarih ve 46-977 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, müvekkiline ait aracın davalı şirkete 6.3.1995 - 6.3.1996 tarihleri arası sigortalı olduğunu, 11.3.1995 günü meydana gelen trafik kazasında oluşan hasar bedelinin davalı tarafından ödenmediğini iddia ederek 98.071.713 TL'nın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, poliçe altındaki kaşenin müvekkilinin Ankara acentesi S...... Sigortaya ait olduğunu, imzanın ise kime ait olduğunun belli olmadığını, poliçenin ise Kayseri'de tanzim edilmiş olduğunu, oysaki S...... Sigorta'nın Ankara'da faaliyet gösterdiğini, poliçede kasko sigorta bedelinin yazılı olmadığını, herhangi bir prim ödenmediğini, S.... Sigorta ile acentelik sözleşmesinin 8.2.1995 tarihinde Beşiktaş Noterliğinden çekilen ihtarname ile fesh edilip, fesih ve azilnamenin 16.2.1995 tarihinde acenteye tebliğ edildiğini, bu tarihten sonra 6.3.1995 tarihinde düzenlenen poliçeden dolayı müvekkilinin sorumlu olmayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; iddia, savunma, poliçe, ihtarname ve azilnameye göre TTK.nun 133. maddesine göre davalı sigorta şirketinin, S.... Sigorta ile olan acentelik sözleşmesini feshedip, 16.2.1995 tarihinde tebliğ edildiği, bu tarihten itibaren Sembol sigortacılığın davalı adına poliçe düzenlenmesi gerektiği, poliçe düzenlemesi konusunda TTK.nun 122. maddesine göre davalının acentesine hususi ve yazılı bir muvafakatı olmadığı, ortada acentelik sözleşmesi bulunmadığına göre TTK.nun 122. maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, davalının orta anadolu şubesinin prim tahsil etmesinin poliçeye geçerlilik kazandırmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

1-Davalı Merkez Sigorta A.Ş.vekili, davacı ile kasko sigorta poliçesini düzenleyen acentesi ile acentelik sözleşmesini, poliçenin tanzim tarihi olan 6.3.1995 tarihinden önce feshettiğini ve bu feshi 16.2.1995 tarihinde acentesine ihbar ettiğini savunmuştur. Sigorta şirketi ile acentesi arasındaki acentelik sözleşmesinin feshinin TTK.nun öngördüğü biçimde ilan edilmesi gerekir. İlan edilmeyen fesih bildirimi üçüncü şahısları bağlamaz. Bu sebeple mahkemece, davalının fesih bildirimini ilan edip etmediği araştırılıp, ilan edilmemişse sair koşulların varlığı halinde davanın kabul edilmesi gerekir.

2-Eğer fesih bildirimi ilan edilmiş ise, davacı tarafından ödenen primlerin, sözleşmesi fesh edilen acente tarafından davalı sigortaya yollanıp yollanmadığı, keza davalının o yerdeki diğer acentesi tarafından 2.6.1995 tarihinde tahsil edilen primlerin davalı sigorta şirketi tarafından kabul edilmek suretiyle, poliçenin benimsenip benimsenmediği araştırılmak ve sonucuna göre karar vermek gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 28.4.1997 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

12. HUKUK DAİRESİ

E. 2002/4822

K. 2002/6011

T. 25.3.2002

• VEKİLE AÇIKÇA ÇEK DÜZENLEME YETKİSİNİN VERİLMESİ ( Ticari mümessilin iyiniyetli 3. kişilere karşı vekili adına kambiyo taahhüdünde bulunabileceği / Vekil olan şahsın ticari mümessil sayılması için borçlunun ticarethane sahibi olması ve vekaletnamenin de ticaret siciline kaydedilmesi zorunluluğu - Ticari mümessilin keşide ettiği çekte 'vekaleten' ibaresin bulunmasının şart olmadığı hususu )

• TİCARİ MÜMESSİL ( Kambiyo taahhüdünde bulunabilmesi için vekile özel olarak yetki verilmesi zorunluluğu / Ticari mümessilin iyiniyetli 3. kişilere karşı vekili adına kambiyo taahhüdünde bulunabileceği / Vekil olan şahsın ticari mümessil sayılması için borçlunun ticarethane sahibi olması ve vekaletnamenin de ticaret siciline kaydedilmesi zorunluluğu - Ticari mümessilin keşide ettiği çekte 'vekaleten' ibaresin bulunmasının şart olmadığı hususu )

• SENEDİN TİCARİ MÜMESSİL SIFATIYLA İMZALANMASI ( Kambiyo taahhüdünde bulunabilmesi için vekile özel olarak yetki verilmesi zorunluluğu / Ticari mümessilin iyiniyetli 3. kişilere karşı vekili adına kambiyo taahhüdünde bulunabileceği / Vekil olan şahsın ticari mümessil sayılması için borçlunun ticarethane sahibi olması ve vekaletnamenin de ticaret siciline kaydedilmesi zorunluluğu - Ticari mümessilin keşide ettiği çekte 'vekaleten' ibaresin bulunmasının şart olmadığı hususu )

818/m.388/son, 449, 451

( YHGK. E: 1979/692, K: 1980/170, 30.1.1980 )

ÖZET : Özel bir yetki verilmedikçe, vekil, dava ikame edemez, sulh olamaz, tahkim edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz. Vekaletnamede çek düzenlemesi için açıkça yetki verilmesi zorunludur. Ayrıca irdelenmesi gerekli bir başka konu da senedin ticari mümessil sıfatıyla imzalanıp imzalanmadığıdır. Ticari Mümessil, hüsnüniyet sahibi 3. kişilere karşı vekili adına kambiyo taahhüdünde bulunmak ve onun adına tasarrufları yapmak selahiyetine haizdir. Yasada, ticari mümessilin iyiniyetli 3. kişilere karşı kambiyo taahhütlerinde bulunacağından söz edilmesinin nedeni, ticari senetlerin niteliklerinden doğmaktadır. Ticari senetlerin ticari işletmeyle olan ilgisi iyiniyetli 3. kişilerce kolaylıkla anlaşılamayacağından ticari mümessilin imzaladığı senetlerin iyiniyetli 3. kişileri bağlamayacağı öngörüldüğünden; çekte "vekaleten" ibaresinin bulunmaması duruma etkili değildir. Vekil olan şahsın ticari mümessil sayılması için borçlunun ticarethane sahibi olması ve vekaletnamenin de ticaret siciline kaydedilmesi zorunludur.

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı merci kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Borçlar Kanunun 388/son maddesine göre ( ..... hususi bir selahiyeti haiz olmadıkça, vekil, dava ikame edemez, sulh olamaz, tahkim edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz. ) bu durumda ve yerleşik Yargıtay uygulamasına göre de vekile verilen vekaletnamede çek düzenlemesi için açıkça yetki verilmesi zorunludur. "Bankadan çek karnesi almaya, çek vermeye" biçimindeki vekalette yer alan ibarelerin vekile anılan kanun uyarınca çek düzenleme yetkisinin verildiği sonucunu doğurmaz. Ayrıca somut olayda irdelenmesi gerekli bir başka konu da senedin ticari mümessil sıfatıyla imzalanıp imzalanmadığıdır. Borçlar Kanununun 449. maddesinde belirtilen Ticari Mümessil, aynı kanunun 451. maddesine göre hüsnüniyet sahibi 3. kişilere karşı vekili adına kambiyo taahhüdünde bulunmak ve onun adına tasarrufları yapmak selahiyetine haizdir. Yasada, ticari mümessilin iyiniyetli 3. kişilere karşı kambiyo taahhütlerinde bulunacağından söz edilmesinin nedeni, ticari senetlerin niteliklerinden doğmaktadır. ( Hukuk Genel Kurulu' nun 30.1.1980 tarih, 1979/692 esas, 1980/170 karar... ) Ticari senetlerin ticari işletmeyle olan ilgisi iyiniyetli 3. kişilerce kolaylıkla anlaşılamayacağından ticari mümessilin imzaladığı senetlerin iyiniyetli 3. kişileri bağlamayacağı öngörüldüğünden; çekte "vekaleten" ibaresinin bulunmaması duruma etkili değildir. Ne var ki, takip dayanağı çekte keşidecinin ismi altında çeki imzalayanın Bahri Ayter olduğu, bu kişinin de, borçlu Sevinç Ayter'in vekili olduğu ileri sürülmüş ise de, ibraz edilen bu vekaletnamenin incelenmesinde vekaletnamedeki geniş yetkiler uyarınca vekil olan bu şahsın ticari mümessil sayılması gerekmesi için borçlunun ticarethane sahibi olması ve vekaletnamenin de ticaret siciline kaydedilmesi zorunludur.

Bu kurallar ışığında somut olayın incelenmesinde yukarıda açıklandığı gibi vekaletnamede Borçlar Kanunun 388. maddesi koşullarında çek düzenlenmeye açıkça vekile yetki verilmediği gibi vekilin ticari mümessil sıfatıyla çeki imzaladığının kabulüne de, borçlunun ticarethane sahibi olmadığı ve vekaletnameyi ticaret siciline kaydettirmediği de anlaşıldığından ticari mümessil olarak kabulüne de olanak yoktur.

Mercice itirazın kabulüne karar vermek gerekirken reddine karar verilmesi isabetsiz olduğu gibi, kabule göre de inkar tazminatının toplam alacak üzerinden verilmesi de doğru değildir.

SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile merci kararının yukarıda açıklanan nedenle İİK.366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 25.3.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

12. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/12806

K. 2003/15685

T. 1.7.2003

• TİCARİ MÜMESSİL ( İmzaladığı Çek - İyiniyetli Üçüncü Kişilere Karşı Borçlunun Sorumlu Olduğunun Kabulü Gereği )

• KAMBİYO TAAHHÜDÜNDE BULUNMAK ( Ticari Mümessil Tarafından İyiniyetli Üçüncü Kişilere Karşı - Borçluyu Bağlayacağı

• İYİNİYETLİ ÜÇÜNCÜ KİŞİ ( Ticari Mümessil Tarafından İmzalanıp Verilen Çekin Borçluyu Bağlayacağı )

818/m.449, 450

ÖZET : Ticari mümessil iyi niyet sahibi üçüncü şahıslara karşı, müessese sahibi hesabına kambiyo taahhüdünde bulunma ve onun namına müessesenin gayesine giren tasarrufları yapma yetkisine sahiptir. Somut olayda çek, borçlu adına ibaresi konulmadan borçlunun isminin altı vekili tarafından imzalanmıştır. Bu durumda borçlunun sorumlu olduğunun kabulü gerekir.

DAVA : Merci kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :

KARAR : Takip dayanağı çeki imzalayan Kemal'in, borçlu Fatma adına kambiyo taahhüdünde bulunmaya, çek tanzim ve imzaya yetkili vekili olduğu dosyada konulu 14.2.2002 tarih ve 1151 yevmiye sayılı vekaletname içeriği ile sabittir. Çekin borçlu adına ( vekaleten ) ibaresi konulmadan borçlunun isminin altına ve vekili tarafınılan imzalandığı ihtilaflı değildir.

Borçlu ,adına çek düzenlemeyi de içeren vekaletnameye dayanarak vekil Kemal borçluyu ticari işlerinde ve bankalarda temsil etmektedir. Bu itibarla vekaletname kapsamından çeki imza edenin borçlunun ticari mümessili olduğu kabul edilmelidir. Borçlar Kanunu'nun 449. maddesine göre ticari mümessil, bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından işlerini idare ve müessesenin imzasını kullanarak bilvekale imza vazetmek üzere sarih veya zımni kendisine mezuniyet verilen kimsedir. Aynı kanunun 450/1. maddesinde de ticari mümessilin, hüsnüniyet sahibi 3. şahıslara karşı, müessese sahibi hesabına kambiyo taahhüdünde bulunmak ve onun namına müessesenin gayesine dahil olan bilumum tasarrufları yapmak selahiyetine haiz sayıldığı belirtilmiştir. Yasada ticari mümessilin iyi niyetli 3. kişilere karşı kambiyo taahhütlerinde bulunacağından söz edilmesinin nedeni, ticari senetlerin niteliklerinden doğmaktadır. Ticari senetlerin ticari işletme ile olan ilgisi iyi niyetli 3. kişilerce kolaylıkla anlaşılamayacağından ticari mümessilin imzaladığı senetlerin iyi niyetli 3. kişiler bakımından işletmeyi bağlayacağı öngörülmüştür.

Hukuk Genel Kurulu'nun 30.1.1980 tarih ve 1979/1692 esas, 1980/170 sayılı kararında benimsenen yukarıdaki ilkeler ışığında ve ayrıca anılan kararda da vurgulandığı üzere takip dayanağı çekin vekil tarafından imzalanması sebebiyle borçlunun sorumlu olduğu gözetilerek itirazın reddi yerine kabulü isabetsizdir.

SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile merci kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.'nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 1.7.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

12. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/10519

K. 2005/12250

T. 7.6.2005

• ACENTANIN ARACILIK ETTİĞİ MUKAVELE ( Doğan İhtilaflarda Acentanın Müvekkili Namına Dava Açabileceği Gibi Müvekkiline İzafeten Kendisine Karşı Da Dava Açılabileceği )

• ACENTANIN SORUMLULUĞU ( Vekilin Sorumluluğu Gibi Olduğu - Takip Alacaklısının Vekil Acentanın Şahsi Mallarına Yönelik Haciz Talimatının İptaline İlişkin Kararın Usul Ve Yasaya Uygun Olduğu )

• ACENTANIN ŞAHSİ MALLARINA YÖNELİK TAKİP ( Haciz Talimatının İptaline İlişkin Kararın Usul Ve Yasaya Uygun Olduğu - Acentanın Sorumluluğunun Vekilin Sorumluluğu Gibi Olduğu )

• HACİZ TALİMATININ İPTALİ ( Vekil Acentanın Şahsi Mallarına Yönelik Talimatın İptaline İlişkin İcra Mahkemesi Kararının Usul Ve Yasaya Uygun Olduğu - Acentanın Sorumluluğunun Vekilin Sorumluluğu Gibi Olduğu )

6762/m.119

1086/m.38

ÖZET : Acenta aracılık ettiği veya akdettiği mukaveleden doğan ihtilaflarda müvekkili namına dava açabileceği gibi müvekkiline izafeten kendisine karşı da dava açılabilir. Ancak hüküm müvekkil hakkında kurulur. Çünkü acentanın sorumluluğu, vekilin sorumluluğu gibidir. Açıklanan nedenlerle takip alacaklısının vekil acentanın şahsi mallarına yönelik haciz talimatının iptaline ilişkin icra mahkemesi kararı usul ve yasaya uygundur.

DAVA : Mahkeme kararının bozulmasını mutazammın 31.3.2005 tarih, 2544-6910 sayılı daire ilamının müddeti içinde tashihen tetkiki şikayetçi vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : TTK'nun 119. maddesi uyarınca acenta aracılıkta bulunduğu veya akdettiği mukavelelerle ilgili her türlü ihtar, ihbar veya protesto gibi hakkı koruyan beyanları müvekkili namına yapmaya ve bunları kabule yetkilidir. Bu gibi mukavelelerde çıkacak ihtilaflardan dolayı acenta müvekkili namına dava açabileceği gibi kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabilir.

Nitekim somut olayda gözlendiği gibi takip dayanağı ilamın asıl borçlusuna izafeten acenta aleyhine açılan dava sonucunda alındığı ve hükmün de acenta aleyhine değil, asıl borçluya izafeten kurulduğu ve icra takibinin de bu kurallara uygun olarak yapıldığı görülmüştür.

Yukarıda açılanan maddeden de anlaşılacağı üzere acentanın sorumluluğu aynen bir vekilin sorumluluğu gibi olup borçtan şahsi sorumluluğu doğmaz. Dairemizin süregelen içtihatlarında ve Hukuk Genel Kurulu'nun 08.10.1997 tarih 1997/12-517 Esas, 1997/776 Karar sayılı kararında da açıklandığı üzere "ilamların infaz edilecek kısmı hüküm bölümüdür. Hükmün içeriğinin aynen infazı zorunludur.

İcra mahkemesince ilamın infaz edilecek kısmı yorum yolu ile belirlenemez" yönündeki kural istisnasız olarak uygulanmakta ise de; bu kural, genel nitelikte olup, takip dayanağı ilamda yer alan asıl borçluya izafeten acentanın sorumluluğu ( aynen bir vekilin sorumluluğu gibi olduğundan ) ile örtüşmediğinden takip alacaklısının vekil acentanın şahsi mallarına yönelik haciz talimatının iptaline ilişkin icra mahkemesi kararı yerindedir. O halde mahkeme kararının onanması gerekirken bozulduğu anlaşılmakla müşteki vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir.

SONUÇ : Şikayetçi vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulü ile dairemizin 31.03.2005 tarih 2005/2544-6910 sayılı bozma ilamının kaldırılmasına, mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366. ve HUMK'nun 438. maddeleri uyarınca ONANMASINA, 11.20 YTL onama harcı peşin alındığından mahsubuna, başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 07.06.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

15. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/3652

K. 2005/634

T. 9.2.2005

• ACENTENİN TEMSİL YETKİSİ ( Türkiye'de Merkez veya Şubesi Bulunmayan Yabancı Bir Ticari İşletme Adına Yurt İçinde İşlem Yapanlar Hakkında Acentelik Hükümleri Uygulanabileceğinden Bunlara Karşı Dava Yöneltilebilmesi )

• TARAF TEŞKİLİ ( Türkiye'de Merkez veya Şubesi Bulunmayan Yabancı Bir Ticari İşletme Adına Yurt İçinde İşlem Yapanlar Hakkında Acentelik Hükümleri Uygulanabileceğinden Bunlara Karşı Dava Yöneltilebilmesi )

• İRTİBAT BÜROSU ( Yurt Dışında Yerleşik Kişi ve Kuruluşların Türkiye'de Yatırım Yapmak veya Ticari Faaliyette Bulunmak Amacıyla Bu Tür Büroların Kurulmasına İzin Verilebilmesi )

• TACİR OLMA KOŞULUNUN ARANMADIĞI HALLER ( İrtibat Bürosu Yetkilisinin Temsil Ettiği Firma Adına Yurt İçinde Yaptığı Geçici Muamelelerde Acente Hükümlerinin Uygulanabilmesi için Tacir Olma Koşulu Aranmaması )

• ACENTELİK HÜKÜMLERİNİN UYGULANMASI ( İrtibat Bürosu Yetkilisinin Temsilci Sıfatıyla Temsil Ettiği Firma Adına Yurt İçinde Yaptığı Geçici Muameleler Hakkında )

• HUSUMET ( Türkiye'de Merkez veya Şubesi Bulunmayan Yabancı Bir Ticari İşletme Adına Yurt İçinde İşlem Yapanlar Hakkında Acentelik Hükümleri Uygulanabileceğinden Bunlara Karşı Dava Yöneltilebilmesi )

6762/m.117,119

1086/m.73

1567/m.1

6224/m.1

4059/m.1

ÖZET : Türkiye Cumhuriyeti içinde merkez veya şubesi bulunmayan yabancı bir ticari işletme adına geçici de olsa yurt içinde işlem yapanlar hakkında "acentelik" hükümleri uygulanır. Bu yasal nedenle, yurt dışındaki yabancı şirkete izafeten yurt içinde işlem yapana karşı dava açılması olanaklıdır. Ancak, bu davada temsilci aleyhine değil, esas sözleşmede taraf olan firma aleyhine hüküm verilebilir.

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili avukat Balkır Ozantürk geldi. Davalı avukatı gelmedi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davacı avukatı dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kerre dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Dava, H+M Hennes ve Mauritz AB şirketi hakkında açılmış olup, İstanbul İrtibat Bürosu ise, davalı şirketin acentası ve dolayısıyla temsilcisi olarak gösterilmiştir. Davada, uyuşmazlık konusu alacaktan ötürü, anılan temsilcinin de doğrudan sorumlu olduğu, varlığı ileri sürülen hakkın ondan da istenebileceği, davacı tarafından ileri sürülmemektedir.

Davacı, Türk Ticaret Kanunu'nun 117/3. maddesi hükmü uyarınca, davalı şirketin İstanbul Bürosunun, acenta olarak davada davalıyı temsile yetkili olduğunu ve dolayısıyla ona dava dilekçesinin tebliği ile savunmasını bildirebilmesi için davanın yargılamasına davet olunabileceğini ve bu işlemlerle davada taraf teşkilinin sağlanmış olacağını iddia etmektedir ( HUMK. madde 73 ). Gerçekten de, Türk Ticaret Kanunu'nun 117/3. maddesi gereğince; Türkiye Cumhuriyeti içinde merkez veya şubesi bulunmayan yabancı bir ticari işletme adına geçici de olsa yurt içinde işlem yapanlar hakkında "acentelik" hükümleri uygulanır. Bu yasal nedenle, yurt dışındaki yabancı şirkete izafeten yurt içinde işlem yapana karşı dava açılması olanaklıdır. Ancak, bu davada temsilci aleyhine değil, esas sözleşmede taraf olan firma aleyhine hüküm verilebilir ( TTK. Madde 119 ).

Davada, davalı firmanın İstanbul İrtibat Bürosu Müdürü tarafından verilen vekaletname ile davalı, davada temsil olunmuştur. Nitekim, Hazine Müsteşarlığı'nın, 6224 Sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu, 1567 Sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun ve 4059 Sayılı Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun kapsamında Türkiye'ye gelecek sermayenin teşvikine ilişkin esasların tesbiti amacıyla verdiği "yabancı sermaye çerçeve kararı" gereğince; yurt dışında yerleşik kişi ve kuruluşların Türkiye'de yatırım yapmak veya ticari faaliyette bulunmak amacıyla irtibat bürolarının kurulmasına izin verilir. İrtibat bürosu yetkilisine yahut yetkililerine verilen yetki çerçevesinde, yurt dışında yerleşik firmaların ticari faaliyetleri o firma adına irtibat bürosunca yürütülebilir. İrtibat bürosu yetkilisinin geçici yahut sürekli vekil yahut temsilci sıfatıyla temsil ettiği firma nam ve hesabına yurt içinde yaptığı arızi yani geçici muamelelerde dahi, "acentelik" hükümleri uygulanır ve bu hükümlerin uygulanması içinde muamele yapanın "tacir" olması koşulu aranmaz. Dava dosyası kapsamındaki davacı ile davalı şirketin İstanbul Bürosu ve bu büro yetkilileriyle davalı firma arasındaki karşılıklı yazışmalardan; işin davalı tarafından yapılması aşamasında da, işin kabulüyle nakliye sürecinde de, büro yetkililerinin firma adına, numunelerin onaylanması, testleri yapması, yükleniciye ayıplı işleri bildirmesi, işlerin kabul ve naklinden önce gerekli kontrolleri yaptıktan sonra nakline onay vermesi gibi birçok işlemleri yapmış olduğu açıklıkla anlaşılmaktadır.

Saptanan ve hukuksal durum bu olunca da; somut olayda davalı yabancı şirketin İstanbul Bürosu yetkilisi hakkında "acentelik" hükümleri uygulanacağından, açılan davada sözleşmenin tarafı olan firma hakkında karar verilmesi gerektiği gözetilerek, temsilcisi İstanbul İrtibat Bürosu yetkilisine karşı dava açılabileceğinin kabulü ile uyuşmazlığın esası incelenip hüküm verilmesi gerekirken; mahkemece, yazılı şekilde davanın pasif husumet yönünden reddine karar verilmesi doğru olmamış ve hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle temyiz itirazlarının kabulüne ve hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 400,00 YTL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 9.2.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

E. 1985/7416

K. 1986/161

T. 24.1.1986

• BANKA ŞUBE MÜDÜRÜNÜN YETKİSİ ( Şubenin Mevzuu İçinde Kalma Koşulu İle Şube İşlemlerinin Gerektirdiği Bütün Sözleşmeleri Akd ve Yerine Getirebilmesi )

• TİCARİ MÜMESSİL ( Banka Şube Müdürünün Şube Mevzuu İçinde Kalmak Üzere Yaptığı İşlemler )

• KREDİ SÖZLEŞMESİ ( Banka Şube Müdürünün Kredi Sözleşmesi Yapma Ehliyetinin Olması )

818/m.450,451,435/2

ÖZET : Banka şubesi başında bulunan kişiye şubenin mevzuu içinde kalma koşulu ile şube işlemlerinin gerektirdiği bütün sözleşmeleri akd ve yerine getirme yetkisi verildiğine göre, bu yetkinin bir ticari mümessil olduğunun kabulü gerekir. Ticari mümessiller ise, özellikle dış ilişkilerde kanunun tayin ettiği ayrık durumlar dışında yetkileri sınırlandırılmayacağından; fevkalade mahiyet taşısa bile, şube mevzuu içinde kalma koşuluyla her türlü işlemleri işletme adına akd ve ifasına yetkili bulunmaktadırlar. O halde, şube başında bulunan ve ticari mümessil yetkisini havi banka müdürünün şube mevzuu içinde kalma koşuluyla sözleşme yapmaya, semeni tespit ve tahsile, sulh ve tahkime, davada aktif ve pasif husumet ehliyetine haiz olma yetkisine, bono, poliçe ve çek düzenlemeye yetkili olduğunun kabulü gerekmektedir.

DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı, Soma Asliye Hukuk Hakimliğince verilen 29/05/1985 tarih ve 606-145 sayılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla; dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, kredi borcunun ödenmemesi nedeniyle davalının müvekkili bankaya 300.000 lira borcu bulunduğunu, ödemediğini yapılan takibe itiraz edildiğini belirterek 300.000 liranın faiz ve inkar tazminatı ile birlikte tahsili talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, banka şubesinin dava açma yetkisi bulunmadığını, asıl borçlunun Şefik olup müvekkilinin bankaya bir borcu olmadığı gibi, müşterek borçlu ve müteselsil kefil de olmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; iddia, savunma, ilgili dosya, belgeler ve bilirkişi raporu gereğince 170.419.15 liranın faiz ve inkar tazminatı ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.

Dava konusu olayda, banka şubesince dava dışı kimseye davalının kefaleti ile açılan kredi ilişkisi nedeniyle oluşan borcun tahsili için banka şubesi yetkilisinin ( özellikle şube müdürünün ) dava açma hakkı olup olmadığı, diğer bir deyişle, banka şubesinin davada taraf olup olamayacağı tartışma konusu yapılmış bulunmaktadır.

Sorunun çözümlenebilmesi için şubenin başında bulunan mümessilin sıfatı ve yetkilerinin ne olduğu hususu açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Şube başında bulunan kişiye şubenin mevzuu içinde kalma koşulu ile şube işlemlerinin gerektirdiği bütün sözleşmeleri akd ve yerine getirme yetkisi verildiğine göre, bu yetkinin BK.nun 49. ve onu izleyen maddelerinde düzenlenmiş bir ticari mümessili olduğunun kabulü gerekir. Ticari mümessiller ise, özellikle dış ilişkilerde kanunun tayin ettiği ayrık durumlar dışında yetkileri sınırlandırılmayacağından; fevkalade mahiyet taşısa bile, şube mevzuu içinde kalma koşuluyla her türlü işlemleri işletme adına akd ve ifasına yetkili bulunmaktadırlar. O halde, şube başında bulunan ve ticari mümessil yetkisini havi banka müdürünün BK.nun 450 ve 451. maddeleri hükümleri ile 435/2. maddesinin mefhumu muhalifinden şube mevzuu içinde kalma koşuluyla sözleşme yapmaya, semeni tespit ve tahsile, sulh ve tahkime, davada aktif ve pasif husumet ehliyetine haiz olma yetkisine, bono, poliçe ve çek düzenlemeye yetkili olduğunun kabulü gerekmektedir. Esasen, Yargıtayın içtihatları bu yönde olduğu gibi ( Yargıtay Ticaret Dairesi 01/10/1963 gün ve 1638/3600 sayılı kararı, Yargıtay HGK. nun 15/01/1963 gün ve gün ve 55/T.D. 600 sayılı kararı ) doktrinde de bu hususlar yukarıda açıklandığı şekilde kabul edilip savunulmaktadır ( Bkz. Prof. H. Arsanlı, Kara Ticaret Hukuku Umumi Hükümler, İst. 1960 s. 104-106, 166-172, Prof. Poroy İst. 1983, s. 43-44 ). O halde, mahkemece itirazın iptali davasının banka şube yetkilisince açılmasında usule aykırılık olmadığı şeklindeki kabulünde yasaya aykırılık bulunmamaktadır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle ve dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle mahkeme kararının ONANMASINA, 24/01/1986 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2000/19-818

K. 2000/816

T. 26.4.2000

• MENFİ TESPİT ( Şirket Yetkilisinin Yetkisini Aşarak Düzenlediği Çeklerden Borçlu Olunmadığı İddiası )

• TİCARİ MÜMESSİL ( İyiniyet Sahibi Kişilere Karşı Şirket Gayesine Giren Tüm İşleri Yapma Yetkisinin Olması )

• ŞİRKET YETKİLİSİNİN YETKİSİNİ AŞARAK ÇEK KEŞİDE ETMESİ ( Yetkilinin Ticari Mümessil Sıfatına Haiz Olması )

818/m.449,450

743/m.2

2004/m.72

ÖZET : Dava, davacı şirket temsilcisinin yetkisini aşarak keşide ettiği çeklerden borçlu bulunmadığının tespiti talebine ilişkindir. Yerel mahkemece, davacı şirket temsilcisinin yetkisini aşarak keşide ettiği çok sayıda çekin davacı tarafından ödendiği; davacının yetki aşımı nedeniyle ihtilaf konusu çeklerin geçersizliğini ileri sürmesinin iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Çekleri keşide eden kişi ticari mümessil konumundadır. Ticari mümessil, iyi niyet sahibi kişilere karşı şirket gayesine giren tüm işlemleri yapma yetkisine sahiptir. Vekaletnamedeki kısıtlama ticaret sicilinde kayıt ve ilan edilmemiştir. Açıklanan nedenlerle menfı tespit davasının reddi ve bozma üzerine direnme kararı verilmesi yerindedir.

DAVA : Taraflar arasındaki "menfı tesbit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 20.10.1998 gün ve E.97/701-K.98/1197 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 22.2.1999 gün ve E.99/87 - K.99/1017 sayılı ilamiyle; ( ...Davacı vekili, müvekkili şirketin muhaşebecisi olan dava dışı Nurullah tarafından şirket kaşesini kullanarak keşide ettiği ve arkasına ciro imzası koyduğu beş adet çekin davalı ile hiçbir akdi münasebetleri olmamasına rağmen verildiğini ve davalı tarafından icra konulduğunu idda ederek söz konusu çekler ile borçlu olmadıklarının talep ve dava etmiştir.

Davalı savunmasında, çekleri keşide eden dava dışı Nurullah'ın davacı A.Ş.'yi temsile yetkili olduğunu beyan ederek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, temsilcinin yetkisini aşarak yaptığı işlemlere, temsil edilenin icazet vermesi halinde işlemlerin geçerlilik kazanacağı davacının temsilcisinin yetkisini aşarak keşide ettiği başka çeklere ödeme yapmak suretiyle icazet verdiği bu nedenle şimdi yetki itirazında bulunmasının MK.nun 2. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir. Davaya konu çeklerdeki keşideci ve ciro imzasının, davacı şirketin 75.000.000 TL.'na kadar çek keşide etme yetkisi verilen Nurullah'a ait olduğu çekişmesiz olup, bu durumda davacı şirketin her çek yaprağı için 75.000.000 TL.'nın üstünde kalan miktar yönünden borçlu olmadığının tesbitine karar verilmesi gerekirken, mahkemece yazılı şekilde temsilcinin yetki sınırlarını aşarak dava dışı üçüncü kişilere keşide ettiği çeklerden bir kısmının davacı şirketçe ödenmiş olmasının dava konusu çeklerin düzenlenmesi yönünden vekile icazet verilmesi niteliğinde görülerek davanın reddinde isabet görülmemiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, davacı şirket temsilcisinin yetkisini aşarak keşide ve ciro ettiği 5 adet çekler ile: borçlu olmadığının tesbiti istemine ilişkindir.

Yerel mahkemenin davanın reddine ilişkin ilk kararı Özel Dairece yukarıdaki gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkeme, davacı şirketin yetkisiz temsilcisinin görev yaptığı süre içinde 250 adet çek keşide ettiğini; bu çeklerden 195 adedinin davacı şirket tarafından benimsendiğini, diğer bir anlatımla onam verildiği; bu haliyle davacının yetki aşımı ve yetkisiz temsilcinin keşide ettiği çeklerin geçersizliğini ileri sürmesinin M.K. 2. maddesi ile bağdaşmayacağını öne sürerek önceki kararında direnmiştir.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle çekleri keşide ve ciro eden Nurullah'ın B.K. 449. maddesinde düzenlenen ticari mümessil hükmünde bulunup; aynı yasanın 450. maddesi gereğince ticari mümessilin, iyiniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı şirket hesabına kambiyo taahhüdünde bulunmak ve şirket hesabına şirketin gayesine dahil bütün tasarrufları yapma yetkisinin bulunmasına, vekaletnamedeki kısıtlamanın ticaret sicilinde kayıt ve ilan edilmemiş olmasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 26.4.2000 gününde oybirliği ile karar verildi.

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2005/11-98

K. 2005/35

T. 9.2.2005

• SİGORTA PRİMLERİNİN TAHSİLİ DAVASI VE MÜNFESİH SAYILAN SİGORTA SÖZLEŞMESİNDEN DOLAYI ÖDENEN FAZLA PRİMLERİN İSTİRDADI KARŞILIK DAVASI ( Acentenin Aracılık Ettiği Sözleşmelerden Doğan Davalarda Aktif ve Pasif Husumet Ehliyetinin Bulunması )

• ACENTENİN HUSUMET EHLİYETİ ( Aracılık Ettiği Sözleşmelerden Doğan Uyuşmazlıklarda - Sigorta Primlerinin Tahsili Davası ve Münfesih Sayılan Sigorta Sözleşmesinden Dolayı Ödenen Fazla Primlerin İstirdadı Karşılk Davası )

• HUSUMET ( Acentenin Aracılık Ettiği Sigorta Sözleşmesinden Doğan Davalarda Müvekkili Namına Dava Açabileceği ve Kendisine Karşı Dava Açılabileceği )

• PRİM TAKSİTLERİNİN ZAMANINDA YATIRILMAMASI ( Sigortacıya İhbarsız Fesih Hakkı Tanıyan Kanun Maddelerinin Anayasa Mahkemesi'nce İptali - Temerrüde Düşürülmeden Akdin Feshedilememesi/Sözleşme Sigortacı Tarafından Feshedilinceye Kadarki Primlerden Sigorta Ettirenin Sorumlu Olacağı )

• TEMERRÜDE DÜŞÜRME ŞARTI ( Sigortacıya İhbarsız Fesih Hakkı Tanıyan Kanun Maddelerinin Anayasa Mahkemesi'nce İptali - Sigortacının Akdi Feshettiğini İbhar Ettiği Tarihe Kadarki Primlerden Sigorta Ettirenin Sorumlu Olması )

6762/m.119/2,1295/2,1297/2

818/m.101

ÖZET :1- Davacı, ödenmeyen bakiye sigorta bedelinin tahsilini talep etmiştir. Davalı ise sigorta sözleşmesinin münfesih duruma düştüğü gerekçesiyle davanın reddini savunmuş ve karşı davada ise fazla ödenen primlerin istirdadını talep etmiştir. TTK 119/2. maddesi uyarınca, aracılık ettiği mukavelelerden çıkacak ihtilaflardan dolayı acente müvekkili namına dava açabileceği gibi kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabileceğinden, Anadolu Anonim Sigorta Şirketinin husumete yönelik temyiz itirazının reddi gerekmiştir.

2- Prim taksitlerinin zamanında yatırılmaması halinde sigortacıya ihbarsız fesih hakkı tanıyan 537 sayılı KHK ile değişik TTK 1295/2 ve 1297/2. maddeleri, Anayasa Mahkemesinin 11.3.1997 gün ve 24-35 sayılı kararıyla ve 7.10.1997 tarihinden altı ay sonrasından itibaren yürürlükten kalkmıştır. Davaya konu poliçe tarihi itibariyle, anılan düzenlemelerin yürürlükte olmadığı kuşkusuzdur. Bu durumda iptal edilen yasa maddelerine dayanılarak yapılan sigorta genel şartlarının da uygulanabileceğinden söz edilemez. Kanun koyucu tarafından iptal edilen yasa maddeleri yerine yenileri getirilmediğine, bu durumda temerrüde dayalı fesih hali ile ilgili özel bir düzenleme bulunmadığına göre, borçlunun temerrüdü nedeniyle sözleşmenin feshinde uygulanabilecek hükümlerin, Borçlar Kanunundaki genel düzenlemelerde aranması gerekecektir. BK.nun 101 ve devamı maddelerinde ise, borçlunun temerrüde düşürülebilmesi için ihtar zorunluluğu getirilmiştir. Davaya konu olayda, 1.12.1999 tarihi öncesinde sigorta ettirene yapılmış usulüne uygun bir ihtar bulunmadığından, bu tarihten önce sigorta sözleşmesinin kendiliğinden münfesih olduğunun kabulü mümkün değildir. Davacı, açıklanan ihtarla fesih iradesini açığa vurmuş sayılmalıdır. Mahkemece, davada, açıklanan hususlar nazara alınarak davacının bakiye prim isteği yönünden inceleme ve değerlendirme yapılması; karşı davanın ise reddine karar verilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki "itirazın iptali ve alacak " davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 8.Ticaret Mahkemesince asıl davanın reddine karşı davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.02.2001 gün ve 2000/390 E. 2001/93 K. sayılı kararın incelenmesi davacı karşı davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 04.12.2001 gün ve 2001/7720-9577 sayılı ilamı ile;

( ...Davacı vekili, müvekkilinin davalıya ait yatı sigorta teminatı altına aldığını, ancak bakiye prim borcunun ödenmemesi üzerine başlatılan takibe haksız yere itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptalini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, poliçe özel şartlarına göre, sözleşmenin münfesih duruma düştüğünü savunarak davanın reddini istemiş, karşı davada ise, sözleşmenin yürürlükte kaldığı süre dışında kalan prim tutarı olan 852 ABD dolarının faiziyle tahsili talebinde bulunmuştur.

Mahkemece, toplanan deliller ve yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucuna göre, poliçede kendiliğinden fesih halinin düzenlendiği ve bu hükmün sigorta ettiren zararına değiştirilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine, karşılık davanın kabulüne, 800 ABD dolarının Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketinden tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili ile Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi vekili temyiz etmiştir.

1- Dava, bakiye sigorta priminin, sigorta şirketine izafeten tahsili amacıyla açılan takibe itirazın iptali; karşı dava ise, ödenen primin istirdadı istemine ilişkindir. Karşı dava da, sigorta şirketine izafeten Target Ltd Şirketi aleyhine açılmıştır. TTK 119/2. maddesi uyarınca, aracılık ettiği mukavelelerden çıkacak ihtilaflardan dolayı acente müvekkili namına dava açabileceği gibi kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabileceğinden, Anadolu Anonim Sigorta Şirketinin husumete yönelik temyiz itirazının reddi gerekmiştir.

2- Davacı-karşı davalı Target Ltd Şirketinin temyizine gelince; prim taksitlerinin zamanında yatırılmaması halinde sigortacıya ihbarsız fesih hakkı tanıyan 537 sayılı KHK ile değişik TTK 1295/2 ve 1297/2. maddeleri, Anayasa Mahkemesinin 11.3.1997 gün ve 24-35 sayılı kararıyla ve 7.10.1997 tarihinden altı ay sonrasından itibaren yürürlükten kalkmıştır. Davaya konu poliçe tarihi itibariyle, anılan düzenlemelerin yürürlükte olmadığı kuşkusuzdur. Bu durumda iptal edilen yasa maddelerine dayanılarak yapılan sigorta genel şartlarının da uygulanabileceğinden söz edilemez. Kanun koyucu tarafından iptal edilen yasa maddeleri yerine yenileri getirilmediğine, bu durumda temerrüde dayalı fesih hali ile ilgili özel bir düzenleme bulunmadığına göre, borçlunun temerrüdü nedeniyle sözleşmenin feshinde uygulanabilecek hükümlerin, Borçlar Kanunundaki genel düzenlemelerde aranması gerekecektir. BK.nun 101 ve devamı maddelerinde ise, borçlunun temerrüde düşürülebilmesi için ihtar zorunluluğu getirilmiştir. Davaya konu olayda, 1.12.1999 tarihi öncesinde sigorta ettirene yapılmış usulüne uygun bir ihtar bulunmadığından, bu tarihten önce sigorta sözleşmesinin kendiliğinden münfesih olduğunun kabulü mümkün değildir. Davacı, açıklanan ihtarla fesih iradesini açığa vurmuş sayılmalıdır. Mahkemece, davada, açıklanan hususlar nazara alınarak davacının bakiye prim isteği yönünden inceleme ve değerlendirme yapılması; karşı davanın ise reddine karar verilmesi gerekirken, genel şartlarda yer alan ve sigorta şirketine sözleşmenin kendiliğinden münfesih olması hakkını tanıyan düzenlemenin, sigorta ettiren yararına olduğu gerekçesi ile davanın reddine, karşı davanın ise kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle davacı-karşı davalı yararına bozulması gerekmiştir... )

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı ( Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi ) vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 09.02.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

No comments: