Thursday, October 19, 2006

III. HAFTA- IV. HAFTA - REHİN & DEVİR

TICARI ISLETME HUKUKU

“REHIN & DEVIR ”
III. ve IV. HAFTAYA KONU
YARGITAY KARARLARI


T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/4132
K. 2001/6811
T. 25.10.2001
• SIRA CETVELİNE İTİRAZ ( Ticari İşletme Rehni - Üzerinde Faaliyette Bulunulan Taşınmazın İşletme Sahibine Ait Olması/Tapu Siciline Kaydedilmemesi )
• TİCARİ İŞLETME REHNİ ( Üzerinde Faaliyette Bulunulan Taşınmazın İşletme Sahibine Ait Olması/Tapu Siciline Kaydedilmemesi - Sıra Cetveline İtiraz )
• TAPU SİCİLİNE KAYIT ( Üzerinde Faaliyette Bulunulan Taşınmazın İşletme Sahibine Ait Olması - Ticari İşletme Rehni/Tapu Siciline Kaydedilmemesi )
• İYİNİYET ( Ticari İşletme Rehni - İşletme Konusu Menkul Malların Sicil Bölgesi İçinde Bulunmamaları Halinde Ayni Hak İktisabında İyiniyetin Korunamayacağı
743/m.901
1447/m.7, 9/2, 10/2
2004/m.126/4
ÖZET : Ticari işletme Yasasının 7. maddesine göre ticari işletmenin, üzerinde faaliyette bulunduğu taşınmazın işletme sahibine ait olması halinde, ticari işletme rehni tapu kütüğünün beyanlar hanesine kaydedilecek ise de; bu tescilin yapılmaması, rehin, kendi özel siciline tescille doğduğundan, ticari işletme rehninin geçerliliğini etkilemez.
Aynı Yasanın 9/2 maddesinin karşıt anlamından, işletme konusu menkul malların sicil bölgesi içinde bulunmamaları halinde ayni hak iktisabında iyiniyetin korunamayacağı anlamı çıkmaktadır.
MK.nun 901. maddesine bir istisna getiren bu durumda ipotekli alacaklı, ticari işletme rehnine konu mallar üzerinde ancak ticari işletme rehninden sonra gelen bir rehin hakkı iktisap eder.
DAVA : Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı H... Bankası A.Ş. vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, borçlu O... A.Ş.'ne ait taşınmazın satışından sonra düzenlenen sıra cetvelinde davalı bankaya ticari işletme rehninden dolayı 37.880.000.000.-TL pay ayrıldığını, davalı banka lehine düzenlenen ticari işletme rehni sözleşmesinin geçerli olmadığını ileri sürerek sıra cetvelinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, ticari işletme rehni sözleşmesinin kanuna uygun olarak tesis edildiğini belirterek şikayetin reddini istemiştir.
Mercii Hakimliğince iddia, savunma ve toplanan delillere göre ticari işletme rehninin tapu sicilinde yer almadığı, taşınmazın satışa çıkarılması üzerine yapılan ilana rağmen davalı bankanın İİK.nun 126/4. maddesi uyarınca bildirimde bulunmadığı bu nedenle ticari işletme rehninden doğan alacağın satış aşamasında ileri sürülemeyeceği gerekçesiyle sıra cetvelinin iptaline karar verilmiş, karar davalı H.... A.Ş. vekilince temyiz edilmiştir.
Bedeli paylaşıma konu taşınmaz ve taşınmazın mütemmim cüzü ve teferruatı 24.8.2000 tarihinde 600.000.000.000.-TL'na satılmış, davalı H.... A.Ş.'ne ticari işletme rehninden dolayı 37.880.000.000.-TL pay ayrılmış, davacı İ... Bankası A.Ş. ticari işletme rehninin tapu siciline kaydedilmemesi nedeniyle geçersiz olduğunu, satış ilanı üzerine bu hak ileri sürülmediğinden sıra cetveli düzenlendikten sonra ileri sürülemeyeceğini belirterek sıra cetveline itiraz etmiş, Merci Hakimliğince itiraz kabul edilerek sıra cetvelinin iptaline karar verilmiştir.
Davalı banka lehine ticari işletme rehni 8.11.1995 tarihinde tesis edilmiştir. Ticari işletme rehnine konu menkullerin bulunduğu taşınmaz üzerinde davacı İ... Bankası A.Ş. lehine 22.11.1996, 11.8.1997, 18.11.1998 tarihlerinde ipotekler kurulmuştur.
Ticari işletme Rehni Kanununun 7. maddesine göre ticari işletmenin üzerinde faaliyette bulunduğu taşınmazın işletme sahibine ait olması halinde ticari işletme rehni tapu kütüğünün beyanlar hanesine kaydedilecektir. Bu tescilin yapılmaması ticari işletme rehninin geçerliliğini etkilemez. Zira ticari işletme rehni kendi özel siciline tescille doğduğundan bu bildirim geç yapılsa veya hiç yapılmasa dahi rehin hakkı doğmaktadır. ( Seza, Reisoğlu: Ticari işletme Rehni ve Uygulamada Ortaya Çıkan Sorunlar, Ankara 1977 s.20; Yeşim Gülekli: İpoteğin Taşınmaz ve Alacak Yönünden Kapsamı, İstanbul 1992 s.29; Erhan Türken Ticari İşletme Rehni Eskişehir 1981 s.95; Ali Erten: Ticari İşletme Rehni Ankara 2001 ).
Ticari işletme rehni tapu siciline bildirilmemişse ve taşınmaz üzerinde sonradan lehine ipotek tesis edilen alacaklı iyiniyetli ise hangi alacaklıya öncelik tanınacaktır?
Ticari işletme Rehni Kanununun 9/2. maddesine göre ticari işletme rehninden haberdar olmaksızın ticari işletmenin sicil belgesi dışındaki münferit unsurları üzerinde ayni bir hakkı iktisap edenin iyiniyeti korunur. Bu hükmün karşıt anlamından işletme konusu menkul malların sicil bölgesi içinde bulunmaları halinde aynı hak iktisabında iyiniyetin korunmayacağı anlamı çıkmaktadır.
Ticari işletme Rehni Kanununun 10/2. maddesinde ticari işletme rehni sahibinin ticari işletmeye dahil unsurlar üzerinde ayni hak kurmak için alacaklının muvafakatini almak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır.
Ticari işletme Rehni Kanununun 9/2 ve 10/2. maddeleri iyiniyetli olarak mülkiyet veya diğer bir ayni hakkın iktisabını düzenleyen MK.nun 901. maddesine bir istisna getirmektedir. Bu durumda ipotekli alacaklı ticari işletme rehnine konu mallar üzerinde ancak ticari işletme rehninden sonra gelen bir rehin hakkı iktisap edeceğinden Mercii Hakimliğince şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle kabulünde isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın ( BOZULMASINA ), peşin harcın istek halinde iadesine, 25.10.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.




T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/3198
K. 2000/6518
T. 7.7.2000
• ŞİRKET YÖNETİM KURULUNUN KARAR ALMASININ ÖNLENMESİ ( Davalı Şirketin Elinde Bulunan Taşınmazları Elden Çıkarma Eğiliminde Olduğu ve Bunun için Yönetim Kurulunun Karar Almasının Önlenmesi İstemi )
• YÖNETİM KURULUNUN KARAR ALMASININ ÖNLENMESİ ( Davalı Şirketin Elinde Bulunan Taşınmazları Elden Çıkarma Eğiliminde Olduğu ve Bunun için Yönetim Kurulunun Karar Almasının Önlenmesi İstemi )
• TALEPLE BAĞLILIK ( Hakimin Tarafların İleri Sürdükleri Maddi Vakıalarla ve Bunlara Bağlı Neticei Taleplerle Bağlı Olması )
• REHİN ( Ticari İşletmede Olan Mal ve Sınai Haklar Üzerinde Kredi Kuruluşları Lehine Aldığı Kredinin Karşılığı ve Teminatı Olarak Rehin Hakkının Sağlanma İmkanının Olması )
• TİCARİ İŞLETMEDE REHİN ( Ticari İşletmede Olan Mal ve Sınai Haklar Üzerinde Kredi Kuruluşları Lehine Aldığı Kredinin Karşılığı ve Teminatı Olarak Rehin Hakkının Sağlanma İmkanının Olması )
818/m.110
1447/m.3
743/m.869,870
1086/m.74,75,76
6762/m.360,370
ÖZET : Ticari işletmelere sınırlı olarak belirlenen ve ticari işletme bünyesinde olan mal ve sınai haklar üzerinde ve yine bunların ticari işletme bünyesinde ( zilyetliğinde ) kalmak koşuluyla kredi kuruluşları lehine, bunlardan aldığı kredinin karşılığı ve teminatı olarak rehin hakkının sağlanması imkanı vardır. Davacı dava dilekçesinde maddi vakıaları belirledikten sonra taşınmazların üçüncü kişilere devrinin önlenmesi ve davalı şirket yönetim kurulunun bu yolda karar almasının önlenmesine yönelik istemi, davalı tarafın rehin sözleşmesine vaki aykırı davranışının ve çıkardığı muarazanın önlenmesi ile rehin işlemi çözülünceye veya taraflar bir başka şekilde anlaşıncaya kadar bu taşınmazlarının satışının önlenmesine ve muarazanın bu şekilde giderilmesi şeklinde karar verilmesini istediği kabul edilerek, bu şekilde yani sözleşmenin aynen ifasına yönelik hüküm kurulmak suretiyle uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekir. Hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları resen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlüdür.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın İstanbul 9.Asliye Ticaret Mahkemesince görülerek verilen 10.6.1999 tarih ve 1999/184-1999/659 sayılı kararın ca incelenmesi duruşmalı olarak taraf vekilleri tarafından istenmiş olmakla duruşma için belirlenen 4.7.2000 gününde davacı avukatı Özgün Ö........ ile davalı avukatı İ.Hakkı S......... ve Özkan P.... gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ömer Ö......... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili bankadan kredi kullanan dava dışı şirketlerin kredi borçlarına karşılık gerçek kişi davalıların, davalı anonim şirketteki %99u aşan oranındaki hisselerini müvekkiline rehin verdiklerini, kredi borçluları hakkında müvekkilince icra takipleri başlatıldığını, bu arada davalı şirketin maliki olduğu taşınmazları elden çıkarmaya yönelerek muaraza çıkardığını, davalı şirketin taşınmazlarını elden çıkarması halinde şirket mal varlığının azalması nedeniyle rehinli hisselerin de ekonomik değerini yitireceğinden alacağın teminatının korunması bakımından, davalı şirkete ait bir kısım taşınmazın üçüncü kişilere devir ve intikali konusunda şirket yönetim kurulunun karar almasının önlenmesini dava etmiştir.
Davalılar vekili, davanın eda davası olmadığından dinlenemeyeceğini, davalı şirketin davacı bankaya borçlu olmadığını, kredi kullanan şirketlerin ayrıca borçlarının ipotekle temin edildiğini, taşınmaz satışından elde edilecek gelirlerin yine şirkete ait olacağını, davacının taşınmazlarda tasarruf hakkı bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan delillere ve dosya kapsamına göre, davacının davalı şirketten alacaklı olduğunu ileri sürmeyip istikbale muzaf ve henüz ne tür bir karar verileceği belli olmayan konuda karar tesisi istenildiği, asıl borçlu şirketler yönünden ipoteğin ve kefalet mektuplarına dayalı icra takipleri başlatıldığı, rehinli hisseler yönünden davacının dayandığı rehin sözleşmesinin de şekil şartları yönünden geçersiz olduğunu, davacının kayyım tayin ettirerek tedbire gerek kalmadan haklarını kullanma imkanı varken, tedbir ve tespit davası yoluyla şirketi kar amacından yoksun bırakabilecek talebin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraflar temyiz etmiştir.
1-Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere mahkemece, davanın reddine gerekçe olarak özetle, öncelikle rehin sözleşmesinin geçersiz olduğu, davacı tarafın rehin sözleşmesine hüküm koydurarak şirket yönetimine katılabileceğini, ortada kefalet ve BK.110 ncu maddesi hükmüne uygun bir hukuki işlemin de bulunmadığı gibi, davanın bir nevi ihtiyati tedbire yönelik tespit davası şeklinde açıldığını oysa, böyle bir davanın dinlenmesi ve talep doğrultusunda yönetim kurulunun karar almasını önler bir şekilde hüküm tesisinin usulen mümkün olmadığı hususları gösterilmiş bulunmaktadır.
Bu durum karşısında dava, hem esas, hem de usül hükümleri açısından reddine karar verilmiş olmakla öncelikle esasa ilişkin red gerekçeleri üzerinde durulması gerekmektedir.
Esasa ilişkin en önemli gerekçe, ortada usulüne uygun bir rehin işlemi olmadığına ilişkin olanıdır. Zira, bu gerekçe yerinde bulunduğu takdirde diğer gerekçelerin üzerinde durulmaksızın davanın reddi kararı isabetli olacaktır. Mahkemece, dava konusu rehin işleminin 1447 sayılı Ticari İşletme Rehni Kanununa göre gerekli şartları taşımadığı belirlenmiştir. Bilindiği üzere 1447 sayılı Ticari İşletme Rehni Kanunu ile, ticari işletmelere, bu yasanın 3 ncü maddesinde sınırlı olarak belirlenen ve ticari işletme bünyesinde olan mal ve sınai haklar üzerinde ve yine bunların ticari işletme bünyesinde ( zilyetliğinde ) kalmak koşuluyla kredi kuruluşları lehine, bunlardan aldığı kredinin karşılığı ve teminatı olarak rehin hakkının sağlanması imkanı getirilmiştir. Oysa, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelerden Hazine Müsteşarlığının da müdahalesi sonucu, dava dışı şirketlerin kredi borçlarını davacı bankaya ödemelerinde ki aksamalar karşısında, davalı şirket sermayesinin %99,99 payına sahip ortakları olan davalılara ait ve henüz pay senedine bağlanmamış hamiline yazılı paylar için ilmühaber çıkarıldığı ve bu pay sahiplerince 25.11.1998 tarihli müşterek imzalı taahhütname ile payları davacı İ......... A.Ş. lehine rehin ettiklerini açıklayarak, keyfiyetin davalı şirket pay defterine işlenmesini müteakkip ilmühaberlerin davacıya teslimini talep etmişler, davalı şirketçe de aynı tarihli yazı ile rehin verenlerin bu istemleri kabul edilerek, şirket pay defterine işlemleri yapılmış, ilmühaberler davacı bankaya teslim edilmiş ve bu senetler, davacı banka tarafından 7.12.1998 tarihinde TC.Merkez Bankasına saklamaya verilmiştir. Bu işlemler dikkate alındığında taraflar arısında yapılan işlemin, bir ticari işletme rehni değil, MK.nun 869 ve 870 nci maddeleri hükümleri çerçevesinde yapılan bir rehin işlemidir. Ve bu tür rehnin bütün koşulları bu işlemlerle gerçekleşmiştir. O halde, mahkemenin hem rehin işleminin geçersizliğine, hem de alternatif hukuki işlemler olarak dikkate aldığı kefalet veya üçüncü şahsın fiilini taahhüt hukuki işlemlerinin de oluşmadığı gerekçelerinde de isabet bulunmamaktadır. Zira, rehnin alacak-borç ilişkisinin dışında olan üçüncü kişi tarafından verilmesine engel bir yasal hüküm yoktur.
Mahkemenin, böyle bir davanın kurulacak hüküm yönünden usule aykırı olarak açılan bir dava olduğunu, bu sebeble de davanın reddi gerektiği yönündeki usule ilişkin gerekçesine gelince; bu sorunun çözülebilmesi yani davanın niteliğini tespit için taraflar arasındaki hukuki işlemin mahkemece belirlenmesi zorunludur. Zira, 4.6.1958 gün ve 15/6 sayılı İBK.da da belirlendiği gibi, HUMK.un 74,75 ve 76 ncı maddeleri gereğince hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları resen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlüdür. Yukarıda değinildiği gibi, bir taraftan rehin işlemi usulüne uygun gerçekleştirilirken, öte yandan rehin verenlerden Mustafa Ç........... tarafından tarihsiz ve fakat münderacatından rehinden önce davacı şirkete gönderildiği anlaşılan taahhütnamede, maliki olduğu ve bu yazıda nitelikleri bildirilen taşınmazları 90 trilyon TL. üzerinden davalı şirkete satmayı yükümlenmiş ve aynı taahhütnamede bu satış işlemi ile rehin tesis edilecek pay senetleri ile irtibatlandırılmış bulunmaktadır. Nitekim, rehin işlemlerini müteakkip, davalı şirket genel kurulunun ( davacı bankanın yönetimi 7.1.1999 tarihinde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildikten sonra, ) TTK.nun 370 nci maddesi hükmü çerçevesinde 13.1.1999 tarihinde çağrısız olarak yaptığı olağanüstü genel kurul toplantısında şirket sermayesi artırılmakla birlikte Mustafa Çağların davacı bankaya verdiği taahhütnamenin gereği olarak bu kişiye ait taşınmazların 90 trilyon TL. üzerinden satın alınmasına karar verildiği ve 19.1.1999 tarihinde de karar gereği olarak bu taşınmazların davalı şirket bünyesine alındığı görülmektedir. Bütün bu işlemlerin tümü birlikte değerlendirildiğinde, davacı bankanın, davalılarla yaptığı rehin sözleşmesinde sadece pay senetleri ilmühaberlerinin kendisine rehnedilmesi ile yetinmediği, ayrıca Mustafa Ç.........a ait ve fakat Yeşilşehir adıyla bilinen konut ve sosyal tesisler inşaatının yapılması sözleşmesinde işveren sıfatı bulunan N......... İnşaat ve Ticaret A.Ş. olan, taşınmazların davalı şirket bünyesine alınarak rehinli senetlerin değerlerinin muhafazası ile takviye edilmesinin amaçlandığı ve taraflar arasındaki rehin sözleşmesinin bu teminatı da içerdiği sonucu açıkça ortaya çıkmaktadır.
Ne varki, davalı şirket yukarıda değinilen genel kurul toplantısında bu sözleşme hükümlerini bir yandan yerine getirirken, diğer yandan 10 ve 11 parsel sayılı taşınmazlarda yer alan bölümleri dilediği bedel ve şartlar ile satma konusunda şirket yönetim kuruluna yetki vermek suretiyle bu taşınmazları şirket bünyesinden çıkarma iradesini ortaya koyarak, taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı davranış içinde girmiş ve bu davranışı ile sözleşme hükümleri bakımından muaraza çıkarmış bulunmaktadır. Böyle bir durum karşısında, sözleşmenin diğer yanı olan davacı banka diğer tarafın çıkardığı muarazanın önlenmesi ile sözleşmenin aynen ifasını isteyebilir ki, bu tür davaya genel doktrinde, gerekse uygulamada imkan tanımaktadır. Davalı şirketin böyle bir kararı, sermayeyi artırma kararı bünyesinde alması, sözleşmenin diğer yanı olan davacı aleyhine sonuç doğurması mümkün değildir. Bu sebebledir ki mahkemenin TTK.nun 360 ncı maddesine dayalı gerekçesi de davanın özelliği bakımından dayanaksız kalmaktadır.
Davacı taraf, dava dilekçesinde maddi vakıaları yukarıda değinilen şekilde belirledikten sonra dava dilekçesinin İstem bölümünde yer alan 10 ve 11 parsel sayılı taşınmazların üçüncü kişilere devrinin önlenmesi ve davalı şirket yönetim kurulunun bu yolda karar almasının önlenmesine yönelik istemi, davalı tarafın rehin sözleşmesine vaki aykırı davranışının ve çıkardığı muarazanın önlenmesi ile rehin işlemi çözülünceye veya taraflar bir başka şekilde anlaşıncaya kadar bu taşınmazlarının satışının önlenmesine ve muarazanın bu şekilde giderilmesi şeklinde karar verilmesini istediği kabul edilerek, bu şekilde yani sözleşmenin aynen ifasına yönelik hüküm kurulmak suretiyle uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekirken, dava dilekçesine değişik anlam verilerek usül açısından davanın reddi doğru görülmemiş ve kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.
2- Yukarıda açıklanan bozma sebep ve şekline göre, davalıların temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ve ( 2 ) numaralı bend gerekçesine göre davalı tarafın temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 100.000.000 lira duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harçların istekleri halinde temyiz eden taraflara iadesine, 7.7.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 1994/9457
K. 1994/11059
T. 8.12.1994
• HUSUMET ( Varlığına Son Verilen TEK'in Taraf Olduğu Dava ve Takiplerde )
• İKTİSADİ DEVLET TEŞEKKÜLÜ ( Varlığına Son Verilen TEK'in Taraf Olduğu Dava ve Takiplerde Husumet )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI ( Varlığına Son Verilen TEK'e Karşı Açılan )
KHK-233/m.4/2
818/m.179,180
1086/m.186
ÖZET : Davanın devamı sırasında, davalı Türkiye Elektrik Kurumu'nun hukuki varlığına son verilmiş ve yerine "Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi" ( TEDAŞ ) ile "Türkiye Elektrik Üretim İletim Anonim Şirketi" ( TEAŞ ) adıyla iki ayrı iktisadi devlet teşekkülü kurulmuş, hukuki varlık ve tüzel kişilik kazanmışlardır. İktisadi Devlet Teşekkülleri 233 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamede saklı tutulan hususlar dışında, "özel hukuk hükümlerine" tabidirler. İktisadi devlet Teşekküllerinin taraf olduğu devir, dönüşüm ve benzeri intikal hallerinde BK.nun 179,180. madde hükümleri uygulanır. Türkiye Elektrik Kurumu'nun taraf olduğu dava ve icra takipleri ana statülerinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ilgilerine göre yeni kurulan teşekküller tarafından yürütülecektir. Davanın devamı sırasında, Türkiye Elektrik Kurumu'nun aktif ve pasifleriyle ( TEDAŞ )'a devrolduğu anlaşıldığından, devralan ( TEDAŞ ) şirketi, devreden Türkiye Elektrik Kurumu'nun aktif ve pasif tüm borçlarından sorumludur. Bu durumda davacı HUMK.nun 186. maddesi gereğince ( TEDAŞ )'ı hasım göstererek, davasını yürütmek hakkına sahiptir. Bu husus , mahkemece kendiliğinden gözetilir. Davanın husumet nedeniyle reddi doğru değildir. ( Bakanlar Krl. K.- 93/4789 s. ( 12.8.1993 Ta. ) geçici m. 2 )
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar miras bırakanları Dursun'un davalı Türkiye Elektrik Kurumuna bağlı, TEK Ordu-Aybastı Kabataş İşletmesi işyerinde hizmet akti ile çalışmakta iken,1.8.1992 gününde elektriğe çarpılması sonucu öldüğünü öne sürerek, her biri için 100.000 lira maddi, 25.000.000 TL. da manevi tazminata hükmedilmesini istemişlerdir.
Davalı İdare vekili, davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece; hizmet sırasında ölen Dursun'un TEK Ordu Dağıtım Müessesesi'nin elamanı olduğu, adı geçen müessesenin tüzel kişiliğe haiz ayrı bir kuruluş olduğu, o nedenle husumetin TEK Genel Müdürlüğü'ne yöneltilemeyeceği kabul edilmiş, husumet nedeni ile davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Türkiye Elektrik Kurumu'nun hukuki varlığına 26.4.1994 tarihi itibariyle son verilmiş ve yerine "Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi" ( TEDAŞ ) ile "Türkiye Elektrik Üretim İletim Anonim Şirketi" ( TEAŞ ) adıyla iki ayrı iktisadi devlet teşekkülü kurulmuştur ( Bkz. 12.8.1993 tarih ve 1993/4789 sayılı Kararname ). Türkiye Elektrik Kurumu'nun Elektrik Dağıtım Müesseseleri Bütün aktif ve pasifleri, kullanımlarındaki menkul ve gayrimenkulleri, araç, gereç, malzemeleri ile birlikte karar yayımı tarihi itibariyle çıkarılacak devir bilançosu üzerinden Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi'ne ( TEDAŞ ) devredilmiştir ( Bkz. adı geçen 93/4789 sayılı Bakanlar Kararına ek karar md. 3 ek 9; 15.9.1993 tarih ve 2169 sayılı Resmi Gazete ). Yine Türkiye Elektrik Kurumu'nun Dağıtım Müesseselerinde görevli personel, hiç bir işleme gerek kalmaksızın her türlü özlük haklarıyla ( TEDAŞ )'a devredilmiştir ( Bkz. anılan Bakanlar Kurulu Kararına ek karar md. 4-9 ).
Öte yandan; Türkiye Elektrik Kurumu'nun taraf olduğu dava ve icra takipleri ana statülerinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ilgilerine göre yeni kurulan teşekküller tarafından yürütülecektir ( 93/4789 sayılı Bakanlar Kurulu kararına ek karar, geçici madde 2 ).
9 Kasım 1984 tarih, 18570 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Türkiye Elektrik Kurumu Ana Statüsü yürürlükten kaldırılmıştır.
( Ana Statü Md. 24 ) Bu ana statü yönetim kurulunun teşekkülü ile yürürlüğe girmiştir ( Ana statü md. 27 ).
Ana Statünün 27. maddesinde öngörülen "Yönetim Kurulu" 26.4.1994 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanan kararla teşekkül etmiş ve böylece Türkiye Elektrik Kurumu'nun hukuki varlığı sona ermiş, az yukarda sözü edilen iki iktisadi Devlet Teşekkülü ( TEDAŞ ) ve ( TEAŞ ) hukuki varlık ve Tüzel Kişilik kazanmışlardır. Statü md. 27 ve 26.4.1994 tarih, 21916 sayılı Resmi Gazete ek 12 ): Şimdi, yasal düzenlemelerin anlatımından sonra davada pasif husumet ehliyetine ilişkin sorunun çözümlenmesinde dayanılması gereken yasal dayanakların ve devir hukuku yönünden açıklamaların yapılmasına sıra gelmiştir. Hemen belirtelim ki, İktisadi Devlet Teşekkülleri 233 sayılı KHK.'de saklı tutulan hususlar dışında "Özel Hukuk Hükümlerine" tabidirler ( Bkz. 233 sayılı KHK. md. 4/2 ). Ne varki 233 sayılı KHK, Teşebbüs, müessese ve diğer birimlerin tasfiye ve devrini düzenlemiş, fakat sorumluluk yönünden Özel bir hüküm getirmemiştir ( md. 38/1 ). Hemen belirtelim ki, 233 sayılı KHK 4/2 hükmünde düzenlenen "özel hukuk kurallarının uygulanması kuralı yanında iktisadi Devlet Teşekküllerinin taraf olduğu devir, dönüşüm ve benzeri intikal hallerinde BK. 179-180 hükmünün uygulaması yargı inançları ve öğretide benimsenmiştir ( Bkz. Karayalçın, Sistemler ve Hukuk Açısından Büyük İşletme, Ankara 1985, sh. 68, Ticaret Hukuku I. Giriş-Ticari İşletme, Ankara 1968 sh. 57 vd.; Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, Ankara 1993 sh.114 vd. ). Şu durum karşısındaki İktisadi Devlet Teşekküllerinin taraf olduğu devir, birleşme ve diğer intikal hallerinde BK. m.179-180 hükümleri uyarınca "Devre konu pasifler yönünden" sorumluluğun doğacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Diğer bir anlatımla devir ve tüzel kişiliğin teşekkül etmesi ile devralan taraf kanun uyarınca pasiften sorumlu olacaktır. BK. m.179-180 hükümleri buyurucu nitelikte oldukları için sorumluluk kaydı, sözleşme, devir statüsü veya idari bir tasarrufla hiç bir şekilde etkisiz ve uygulama dışı bırakılamaz. Bunun tamamen etkisiz bırakılması veya sınırlandırılması ancak bir yasayla mümkün olabilir. Gerçekten 179.madde içinde müteselsil bir borç vardır. Devir alan şirket devir eden şirketin borçlarından ötürü müteselsil olarak sorumludur. Borçlar Kanununun müteselsil borçlara ilişkin 141. maddesine göre teşekkülün kanun hükmünden doğduğu hallerde kamu düzeni söz konusu olacağından tarafların iradeleriyle teselsülün ortadan kaldırılması hükümsüzdür ( Dr. H. Oser/ W. Schönerğberger, Borçlar Hukuku, Ankara 1950, Sh. 905-906 ). O nedenle bu müteselsil ,borç anılan 179. maddesinden eş söyleyişle kanun hükmünden doğduğu çok açıktır. Öyleyse az yukarda açıklandığı üzere teselsülden kaynaklanan sorumluluğun dışlanması geçersizdir ve hukuki sonuç doğurmaz. Yeri gelmişken hemen vurgulayalım ki, buradaki sorumluluğun zamanı "Devir anıdır" Devrin fiilen gerçekleştiği tarihte doğmuş ve nedeni vücut bulmuş borçlar sorumluluğun kapsamında kalır. İşletmenin devirden önceki borcunun nakli kural olarak alacaklıya karşı hüküm ifade etmesi Borçlar Kanununun 173 ve 174. maddeleri gereğince alacaklının onamına bağlı isede 179. madde bu kurala bir istisna getirmiş, alacaklının rızasına gerek görülmeksizin borç devir alana intikal ettiği kabul edilmiştir. Açıklanan yasal kurallar olayımızdaki maddi olgulara uygulandığında; dosyadaki bilgi ve belgelerden davacıların miras bırakanları Dursun'un, TEK Ordu/Aybastı-Kabataş İşletmesi işyerinde hizmet aktiyle çalışırken 1.8.1992 tarihinde uğradığı işkazası sonucu olduğu, TEK.nun aktif ve pasiflerinin 26.4.1994 tarihi itibariyle TEDAŞ'a devir olduğu görülmektedir. Hal böyle olunca, BK.nun 179. maddesi hükmüne göre müteselsil bir borcun varlığı sözkonusudur, devir alan TEDAŞ Şirketi devir eden davalı şirketin aktif ve pasif tüm borçlarından sorumludur. O halde davacıların hakları az yukarda açıklanan devir konusunun pasif alanında kaldığının kabulü zorunludur. Davanın devamı sırasında TEDAŞ'a devir işlemleri meydana gelmiştir. O nedenle davacı HUMK.nun 186. maddesince TEDAŞ'ı hasım göstererek davasını yürütmek hakkına sahiptir. Müddeabihi, devir alan TEDAŞ'a karşı yeni bir dava açmasına da gerek yoktur. Davasını TEDAŞ'a teşmil edebilir. Bu durum mahkemece doğrudan gözetilir. Şu durum karşısında mahkemece, husumetin TEDAŞ'a teşmili yönünden davacılara önel verilmeli, teşmil işlemleri tamamlandığında delil ve karşı deliller toplanıp hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde işin esası hakkında bir karar verilmelidir. Açıklanan yasal düzenlemeler kanun kuvvetindeki kararname hükümleri gözden kaçırılarak husumet yönünden davanın reddedilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
SONUÇ : Temyiz olunan mahkeme kararının davacılar yararına ( BOZULMASINA ), peşin harcın istek halinde iadesine, 8.12.1994 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 1995/3110
K. 1995/3688
T. 19.6.1995
• İSTİHKAK DAVASI ( Ticari İşletme Rehninde )
• TİCARİ İŞLETME REHNİ ( Rehnedilenin Teslimi Zorunluluğu Bulunmadığı )
• REHNEDİLENİN TESLİM EDİLMESİ ( Ticari İşletme Rehninde Zorunlu Olmaması )
• TİCARİ İŞLETME REHNİ ( İstihkak Davası Açılması )
1447/m.1
6762/m.875, 877, 893, 944
743/m.874,886
2004/m.96/1
3202/m.39, 42
1581/m.13
6183/m.12
ÖZET : İstihkak davasına konu mallar davacıya ticari işletme rehniyle rehnedilmiş olduğundan ve ticari işletme rehninde rehnedilenin rehin alacaklısına teslim edilmesi zorunlu olmadığından, davacının bu mallarla ilgili olarak istihkak davası açma hakkı vardır.
DAVA: Mahalli mahkemesinden verilen kararın, temyizen tetkiki davalı alacaklı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla; dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Davacı lehine rehnedilen ... Ticaret ve Sanayi A.Ş.`nin sahibi bulunduğu çeşitli emvalin haczedilmesi üzerine, haczin fekki amacıyla bu dava açılmış, Merci Hakimliği`nce haczin kaldırılmasına dair verilen karar, davalı alacaklı ... Bankası T.A.Ş. vekilince temyiz edilmiştir.
Dava konusu mallar, 1447 sayılı Ticari İşletme Rehni Kanunu`na uygun biçimde davacı lehine rehnedilmiş ve ticaret sicili memurluğunca kayıt ve tescil edilmiş olduğundan, rehin sözleşmesi gerçekleşmiştir. Ticari işletme rehni "teslimsiz sicilli taşınır rehni türlerinden" olup rehnin geçerliliği için rehin alacaklısına teslimi şart değildir. Bu tür rehin MK.`nun 853. maddesindeki teslim şartlarının istisnalarından birisidir. Nitekim, hayvan rehni ( MK. 854 ), gemi ipoteği ( TTK. 875, 877, 893-944 ), maden cevherinin rehni, Türkiye Halk Bankası yararına tanınan rehin hakkı, rehinli tahsilat ( MK. 874-886 ), Zirai Donatım Kurumu`nun rehin hakkı ( 4604 s. K. md. 11 ), Ziraat Bankası`nın rehin hakkı ( 3202 s. K. md. 39, 42 ), Tarım Kredi Kooperatiflerinin rehin hakkı ( 1581 s. K. md. 13 ), Devletin kamu alacaklarına ilişkin rehin hakkında da ( 6183 s. K. md. 12 ) durum böyle olup, rehin sözleşmesinin konusu olan menkulün, rehin alacaklısına teslimi şart değildir. )
Olayda, istihkak davasına konu olan mallar davacıya ticari işletme rehniyle rehnedilmiş olduğundan, davacının haczedilen bu mallarla ilgili olarak istihkak davası açma hakkı bulunduğunda bir tereddüt yoktur ( İİK. md. 96/1 ).
Davada uyuşmazlık konusu olan husus, rehnedilen mallarla ilgili olarak rehin sözleşmesi devam ettiği sürece, bu mallar üzerinde hiçbir şekilde haciz konulup konulamayacağı, değerinin üzerinde haciz imkanı bulunup bulunmadığıdır.
Ticari işletme rehin sözleşmesi belli bir müddetle yapılmamış, belli bir miktarı da ihtiva etmemekte olup, fekki davacı tarafından bildirilinceye kadar devam edeceği ve azami bir meblağ ile sınırlandırıldığı görülmektedir.
Bu durumda, ( maksimal ) azami meblağ olarak rehin tesis edilmekle rehin şeklen doğarsa da, rehin hakkının maddi, ayni hak olarak doğması alacaklı lehine alacak doğduğu oranda oluşur. Bu itibarla, gerek borçlu ve gerekse rehin verenin istihkak iddiasında bulunan rehin alacaklısının maddi, ayni hak niteliği kazanmadığını, yani rehin borçlusundan bir alacağının bulunmadığını, itiraza haklarının bulunduğunun kabulü gerekir. Aksi takdirde rehin sözleşmesinin sona erdirilmesi rehin alacaklısının insiyatifine bırakılmış olur ki, bu da iyiniyet kurallarıyla bağdaşmaz.
O halde, rehin sözleşmesi kesin bir alacağı içermediğinden mercii hakimliğince haczin vazolunduğu tarih itibariyle davacı bankanın rehin sözleşmesine dayalı ilişki nedeniyle bir alacağının doğup doğmadığı, varsa miktarının banka kayıtları üzerinde yaptırılacak bir bilirkişi incelemesiyle tespit ettirilmesi ve bu alacak ve fer`ileriyle sınırlı olarak istihkak davasının kabul edilmesi, alacağın üzerinde kalan miktar için davanın reddine karar verilmesi gerekirken, bu konularda hiçbir araştırma yapılmadan haczin fekkedilmesi doğru görülmemiş, usul ve yasaya aykırı kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın temyiz eden davalı alacaklı yararına BOZULMASINA, 19.6.1995 gününde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 1974/3626
K. 1975/1217
T. 20.2.1975
• TİCARİ İŞLETMENİN DEVİRDEN ÖNCEKİ VE SONRAKİ BORÇLARINDAN KİMLERİN SORUMLU TUTULACAĞI
• TİCARİ İŞLETMENİN DEVRİ ( İşletmenin Faaliyetine Tahsis Edilen Şeylerin Aksi Öngörülmedikçe Devrin Kapsamında Yer Alacağı-Telefon ve Teleks Borcu )
• İŞLETMENİN FAALİYETİNE TAHSİS EDİLEN ŞEYLER ( Aksi Öngörülmedikçe Devrin Kapsamında Yer Alacağı-Telefon ve Teleks Borcu )
6762/m.11
818/m.173
ÖZET : Bir ticari işletmenin faaliyetine tahsis edilen şeyler, sözleşmede tersine bir hüküm bulunmadıkça, işletmeye dahil unsurlar olarak kabul edilir. davalılara ait devir sözleşmesinde özel hat ile telefonun hariç tutulduğu yazılı bulunmadığına göre, bunların işletme ile birlikte davalılara teslim edildiğini kabul etmek gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Ankara Asliye 13. Hukuk Hakimliğince verilen 26.3.1973 tarih ve 1033/238 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacı avukatı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, hususi hat ve telefonun eski abonesi "Son Baskı" Gazetesi için, tahakkuk ettirilen borçların, davalıların herbirinin sahibi bulundukları devrelere ait olmak üzere faiziyle tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar, abonman mukavelesinin gazetenin eski sahibi ile aktedilmiş olduğunu imtiyaz hakkının devrine ilişkin mukavelede telefonun devri yapılmadığı ve intifa hakkının devrinin P.T.T. idaresine bildirilmesi gerekli olup, kendilerine husumet ve sorumluluk terettüp etmediğini beyanla davanın reddi gerektiğini ileri sürmüştür.
Mahkemece, abonman sözleşmesinin, davalılara gazeteyi devreden kimse ile yapılmış olduğunu, mukavelede devre ilişkin bir açıklık bulunmadığından, davalılar sorumlu tutulamayacağı cihetle davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Bahis konusu hususi hat ile telefonun, günlük Son Baskı Gazetesi için tesis edildiği ihtilafsız bulunmaktadır. Adı geçen gazete önce İ. Turanlı namındaki şahsın iken bilahare davalılardan İ. Yaradılış'a ve onun tarafından da diğer davalı N. Menekşe'ye devredilmiştir. Devir sözleşmelerinde hususi hat ve telefondan bahsedilmemektedir.
Ancak, olayda ticari işletme sözsonusudur ve bir ticari işletmeye hangi unsurların dahil olduğu da Türk Ticaret Kanununun 11. maddesinde açıklanmış ve tesisat, kiracılık hakkı... gibi ( bir müessesenin işletilmesi için daimi bir tarzda tahsis olunan unsurların ) mukavelede aksine hüküm bulunmadıkça, ticari işletmeye dahil sayılacağı belirtilmiş bulunmaktadır. Bu itibarla konusu gazete yayınlamak olan bir işletmede hususi hat ve telefonun, gazete işletmesi için daimi bir tarzda tahsis olunan unsurların bulunduğu şüphesizdir. Aksi takdirde bir gazetenin telefonsuz da çıkarılabilceği kabul edilmiş olur ki, bugün için bu mümkün değildir.
Örneğin; Ticari İşletme Rehni Kanununun, rehnin muhteva ve kapsamına ilişkin 3. maddesinin ( b ) bendinde de "rehnin tescili anında mevcut ve işletmenin faaliyetine tahsis edilmiş olan makina, araç, alet ve motorlu nakil araçları"nın, ticari işletme rehnine dahil unsurlardan olduğu belirtilmiştir.
Görülüyor ki, bir ticari işletmenin faaliyetine tahsis edilen şeyler, sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça işletmeye dahil unsurlar olarak kabul edilir. Davalılara ait devir sözleşmelerinde, hususi hat ile telefonun hariç tutulduğu yazılı bulunmadığına göre, artık bunların işletme ile birlikte davalılara devredildiğini kabul etmekte zorunluluk vardır. Bu nedenle, davalıların sözkonusu teleks ile telefonu kullanmadıkları yolundaki savunmaları geçerli olamayacağından, devirden sonra meydana gelen borçtan, sorumlu tutulmaları gerekir.
İşletmenin devirden önceki borcuna gelince; kural olarak borcun naklinin alacaklıya karşı hüküm ifade etmesi, Borçlar Kanununun 173 ve 174. maddeleri gereğince, alacaklının muvafakatine bağlıdır. Ancak, aynı Kanunun 179. maddesi bu genel kaideye bir istisna getirmektedir. Buna göre, bir işletmenin aktif ve pasifi ile devrinde alacaklının rızasına hacet kalmaksızın borç, yeni malike intikal eder.
Olayımızda, gazetenin evvelki, sahibi, işletmeyi bütün hak ve vecaibile birlikte devretmiş bulunmaktadır. Basın Kanununun 4. maddesi gereğince, gazete sahibinin kim olduğunun her nüshada belirtilmesi mecburidir. İcra dosyalarındaki Emniyet Müdürlüğü yazısından anlaşılacağı gibi sözkonusu gazete, 4.9.1968 tarihine kadar basılmaya devam etmiş olmasına göre, müessesenin yeni sahibinin ve dolayısile devrin ilan edildiğini kabul etmek lazımdır. Böylece BK.nun 179. maddesindeki şartlar gerçekleşmiş olacağından, davalıların eğer varsa devirden önceki teleks ve telefon borcundan dahi sorumlu olmaları iktiza eder.
Bu itibarla uyuşmazlığın bu esaslar dairesinde incelenerek halledilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), oybirliği ile karar verildi.


T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/5837
K. 2003/8884
T. 26.9.2003
• İFLAS KARARI ( Haciz Yolu ile Yapılan Tüm Takiplerin Durması - Rehinli Malların İcra Yolu ile Takibine ve Satışına Engel Teşkil Etmemesi )
• REHNİN PARAYA ÇEVRİLMESİ ( Öncelikle Rehinli Alacağın Ödenmesi Arta Kalan Kısım Varsa İflas Masasına Verilmesinin Gerekmesi )
• TİCARİ İŞLETME REHNİ ( Rehin Sözleşmesinin Yapılmasından İtibaren 10 Gün İçinde Ticaret Siciline Tescil Edilmesinin Gerekmesi )
• REHİN SÖZLEŞMESİ ( Yapılmasından İtibaren 10 Gün İçinde Ticaret Siciline Tescil Edilmesinin Gerekmesi )
2004/m.184,185,186,193
1447/m.5
ÖZET : İflas kararı rehinli bulunan malların icra yolu ile takibine ve satışına engel teşkil etmez . Satış sonrası elde edilen gelirden rehin tutarı öncelikle ödenip artan kalır ise, kalan kısım masaya verilir. Ticari işletme rehni, rehin sözleşmesinin yapılmasından itibaren 10 gün içinde Ticaret Siciline tescil edilmezse geçersiz olur. Hal böyle olunca, geçerli bir rehin bulunmadığından ticari işletme rehnine dayanılarak satışı yapılan menkul mallar iflas masasının tasarrufu altında olup, icra müdürlüğünce yapılan satış geçerli de olsa satış bedeli masaya girer.
DAVA : Davacı ... Bankası A.Ş vekili Av.N.Y. ile davalı ... Bank vekili Av.S.A. arasında görülen dava hakkında Denizli İcra Tetkik Mercii Mahkemesinden verilen 11.4.2002 gün ve 332-547 sayılı hükmün onanmasına ilişkin Dairemizin 23.1.2003 gün ve 6608-520 sayılı ilamına karşı davalı vekilince süresi içinde karar düzeltme yoluna başvurulmuş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davalı ... Bank, dava dışı borçlu ... Çelik San.ve Tic.Şti.'den olan alacağının tahsili için ticari işletme rehninin paraya çevrilmesi yolu ile icra takibi yapmış ve takip sonucu ticari işletme rehni tesis edilen menkul mallar 20.1 1.2000 tarihinde satılmıştır.
Takip borçlusu şirket 22.9.2000 tarihinde itlas ettiğinden borçlunun tüm mal varlığı iflas masasına intikal eder ( İİK'nun 184-186 ). İflas kararı rehinli bulunan malların icra yolu ile takibine ve satışına engel teşkil etmez . Satış sonrası elde edilen gelirden rehin tutarı öncelikle ödenip artan kalır ise, kalan kısım masaya verilir.
Somut olayda, davalı ... Bank tarafından tesis olunan ticari işletme rehni, rehin sözleşmesinin yapılmasından itibaren 10 gün içinde Ticaret Siciline tescil edilmediğinden geçersizdir. Hal böyle olunca, geçerli bir rehin bulunmadığınıdan satışı yapılan menkul mallar iflas masasının tasarrufu altında olup, icra müdürlüğünce yapılan satış geçerli de olsa satış bedeli masaya gireceği, iflas kararı ve haciz, yolu ile yapılan tüm takiplerin duracağı ve kesinleşmesi ile de düşeceğinden İİK'nun 193 maddesi uyarınca davacının müflis şirkete karşı haciz yolu ile takibat yapamayacağı gözetilerek mercice bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile şikayetin kabulü doğru görülmemiştir.
Mercii Kararının açıklanan gerekçe ile bozulması gerekirken Dairemizin 23.1.2003 tarih 2002/6608 Esas 2003/520 Karar sayılı ilamında yazılı gerekçe ile onandığı anlaşıldığından davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 23.1.2003 tarih 6608 Esas, 520 Karar sayılı onama kararının kaldırılmasına ve mercii kararının BOZULMASINA, evvelce alınan onama harcının istek halinde iadesine, 26.9.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/4193
K. 2005/661
T. 3.2.2005
• SIRA CETVELİNE İTİRAZ ( Dava Dışı Borçluya Ait Malların Satışından Sonra Düzenlenen Sıra Cetvelinde Ticari İşletme Rehni Sahibi Davacının Rüçhan Hakkının Dikkate Alınmaması Nedeniyle )
• TİCARİ İŞLETME REHNİ ( Borçlunun Faaliyetlerini Sürdürmesi Amacıyla Düzenlenmiş Teslimsiz Bir Rehin Türü Olması-Rehinli Alacaklıya Diğer Yasaların Rehne Tanıdığı Bütün Hakları Sağlaması )
• RÜÇHANLI ALACAK ( Ticari İşletme Rehninin Satılan Rehinli Mal Üzerinde Alacaklıya Öncelik Hakkı Sağlaması )
• TİCARİ İŞLETME REHNİ SÖZLEŞMESİ ( Sözleşmenin Metin ve Şekil Şartlarını Taşıyıp Taşımadığı Konusunda Yargıtay Denetimine Olanak Verecek Elverişli Örneğinin Dosyada Bulunmasının Gerekmesi )
2004/m.126,142
1447/m.5
ÖZET : Ticari işletme rehni, borçlunun ticari faaliyetlerini sürdürebilmesini sağlamak amacıyla ve yasayla düzenlenmiş, teslimsiz bir rehin türüdür. Ticari işletme rehni, rehinli alacaklıya diğer yasaların rehne tanıdığı bütün hak ve imkanları sağlar. Satılan malların ticari işletme rehni kapsamında olup olmadığının tesbiti ile sonucuna göre bir karar verilmek gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili müvekkilinin dava dışı Meteksan Mak. Tic. ve San. AŞ.nden alacaklı olduğunu; borçlu ile müvekkili arasında akdedilen ticari işletme rehni sözleşmesi kapsamında rehinli bulunan taşınırların satışından sonra düzenlenen sıra cetvelinde rehne dayalı rüçhan haklarının dikkate alınmadığını ileri sürerek sıra cetvelinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı MNG Factoring Hizm. AŞ. vekili, davacının aynı iddiayı daha önce istihkak davası yoluyla ileri sürdüğünü, o davanın reddedildiğini; ayrıca rehin sözleşmesine konu olan mallarla hacizli malların aynı olmadığını, haciz yapılan adresin rehin sözleşmesindeki adresler arasında sayılmadığını; dava dışı borçlunun sonradan edindiği malların rehin kapsamında değerlendirilemeyeceğini, yasa gereği haczedilip satılan malların, mahiyetleri itibariyle ticari işletme rehnine de konu edilemeyeceğini bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuş; diğer davalı Murat vekili de davanın reddini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılamaya ve dosya kapsamı delillere göre, davacının sıra cetveline tabi dosyalarda taraf olmadığı, rehin sözleşmesinde rehin kapsamındaki malların ayrıntısıyla belirlenmediği, davacının sıra cetveline girmek için talepte bulunmadığı, malların kaydında rehin bulunmadığı ve rehin sözleşmesindeki adreslerle haczin icra edildiği adresin birbirini tutmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı banka vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı dava dışı borçluya ait bir kısım malların satışından sonra düzenlenen sıra cetvelinde, tarafı bulunduğu ticari işletme rehni sözleşmesi gereği sahibi bulunduğu rüçhan hakkının dikkate alınmadığını ileri sürmektedir.
Ticari işletme rehni, borçlunun ticari faaliyetlerini sürdürebilmesini sağlamak amacıyla ve yasayla düzenlenmiş, teslimsiz bir rehin türüdür. Ticari işletme rehni, rehinli alacaklıya diğer yasaların rehne tanıdığı bütün hak ve imkanları sağlar. İİK.nun 206/1 nci maddesine göre de, satılan malın bedeli üzerinde rehin alacaklısının rüçhan hakkı vardır.
Dosyanın incelenmesinde taraflar arasında bir ticari işletme rehni sözleşmesinin varlığı anlaşılmakta ise de, sözleşmenin metni ve şekil şartlarını taşıyıp taşımadığı konusunda Yargıtay denetimine elverişli örneğinin dosya için de bulunmadığı ve mahkemece tutanağa geçirilmediği anlaşılmaktadır. Yine dosyada satılan mahcuzlara ilişkin haciz tutanakları ya da satış ilanı bulunmamaktadır.
Bu durumda mahkemece, taraflar arasında akdedilen ticari işletme rehni sözleşmesi ile satılan mallara ilişkin haciz veya açık artırma tutanağı ya da satış ilanının dosyaya celbedilerek eksiklerin tamamlanması, taraf iddialarına ilişkin delillerin toplanması ve bu suretle satılan malların ticari işletme rehni kapsamında olup olmadığının tesbiti ile sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulmasında isabet bulunmadığı gibi, cetvel dışında bırakılan alacaklı-davacının sıra cetveline itiraz davası açmak için cetvele tabi dosyalarda taraf olmasına ve sıra cetveline girebilmek için talepte bulunmasına yasal zorunluluk olmamasına rağmen, bu hususların davanın reddi gerekçesi olarak gösterilmesi de kabul şekli itibariyle doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 03.02.2005 günü oybirliğiyle karar verildi.

No comments: