Thursday, October 19, 2006

I.HAFTA - TTK MD. 1 - 2

TICARI ISLETME HUKUKU

“TÜRK TICARET KANUNU MD.1-2 ”
1NCI HAFTAYA KONU
YARGITAY KARARLARI


TTK MD. 1-2

MERCİİ E. YIL E. NO K. YIL K. NO KARAR TARİHİ
1 YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ 2004 13505 2005 176 24.01.2005
2 YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ 2004 2462 2004 5190 18.10.2004
3 YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ 2003 15336 2003 13680 13.11.2003
4 YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ 2002 13363 2003 2691 24.03.2003
5 YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ 2002 14711 2003 1355 17.02.2003
6 YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ 1998 5028 1998 7661 22.04.1998
7 YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ 1996 2915 1996 4767 26.09.1996
8 YARGITAY HUKUK GENEL KURULU 1996 15-18 1996 236 10.04.1996
9 YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ 1992 1272 1992 1408 19.03.1992
10 YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ 1975 563 1975 700 03.02.1975

T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 1992/1272
K. 1992/1408
T. 19.3.1992
• TİCARİ ÖRF VE ADET ( Resmi Mercinin Aldığı Kapalı Faturanın Ödemesini Belgelendirememesi )
• KAPALI FATURA ÖDEMESİNİN RESMİ MERCİCE BELGELENDİRİLEMEMESİ ( Ticari Örf ve Adete Göre Uygulamanın Araştırılması )
• FATURA TEBLİĞİNİN TEMERRÜT İHTARI YERİNE GEÇEMEYECEĞİ
6762/m.1/2
ÖZET : TTK.nun 1/2. maddesi gereğince hakkında ticari bir hüküm bulunmayan konularda hakimin ticari örf ve adete, bu dahi yoksa umumi hükümlere göre karar vermesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın, ( Yerköy Sulh Hukuk Hakimliği )nce görülerek mahkeme ilamında belirtilen gerekçelere binaen verilen 13.11.1991 tarih ve 153-330 sayılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla; dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : 1- Davalı savunmasında, davacının yaptığı eserin bedelinin ödendiğini ve bu konuda düzenlenen kapalı faturanın da bunu teyit ettiğini bildirmiş olmasına karşın mahkeme, davalının resmi mercii olduğu ödemelerini belgelendirmediği gerekçesiyle ödemeyi kabul etmemiştir. Oysa TTK.nun 1/2. maddesi gereğince hakkında ticari bir hüküm bulunmayan konularda hakimin ticari örf ve adete, bu dahi yoksa umumi hükümlere göre karar vermesi gerekir. Ticari işlerde iş sahibinin kestiği faturanın akide edilmesi, yani altının kapatılarak imzalanması o fatura bedelinin ödendiğine karine sayılır. Bu durumda faturanın düzenlendiği Yerköy İlçesi'nde kapalı faturanın bedelinin ödendiğini gösterdiği hakkında ticari bir örf ve uygulama varsa bedelinin ödendiği kabul edilmelidir. Bu nedenle mahkemece mahalli Ticaret ve Sanayi Odası'ndan bu konudaki uygulama sorulmadan eksik incelemeyle hüküm tesisi doğru değildir.
2- Mahkemenin kabul şekline göre de, davalının temerrüdü oluşmadığı ve faturanın tebliği temerrüd ihtarı yerine geçmeyeceği halde gecikme faizinin dava tarihi yerine faturanın keşide edildiği tarihten başlatılması dahi yerinde görülmemiş, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı belediye yararına ( BOZULMASINA ), istek halinde ödediği temyiz peşin harcının temyiz eden davalıya geri verilmesine, 19.3.1992 gününde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/13363
K. 2003/2691
T. 24.3.2003
• TİCARİ ŞİRKETE KAYYIM TAYİNİ ( Davanın İşin Özelliği de Dikkate Alınarak Asliye Ticaret Mahkemesinde İncelenmesi )
• KAYYIM TAYİNİ ( Ticari Şirkete Kayyım Tayini Davasının İşin Özelliği de Dikkate Alınarak Asliye Ticaret Mahkemesinde İncelenmesi )
• YETKİLİ MAHKEME ( Ticari Şirkete Kayyım Tayini Davasının İşin Özelliği de Dikkate Alınarak Asliye Ticaret Mahkemesinde İncelenmesi )
1086/m.8
4721/m.426
6762/m.1,138
ÖZET : Bir ticari şirkete kayyım tayini hakkında MK.nun kayyım tayini ile ilgili hükümlerinin uygulanacağına dair TTKnun 138 nci maddesinde açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ne var ki, bu şekilde bir ihtiyacın duyulması halinde, TTK.nun 1 nci maddesi hükmü de dikkate alınarak Türk Medeni Kanunu'nun konu ile ilgili uygun düştüğü nisbette ticari şirketlere de kıyas yolu ile bu uygulamada HUMK.nun 8/III ncü maddesi yollaması ile MK.nun 426 ve devam eden maddelerinde ticari şirketlere kayyım tayininin sulh hukuk mahkemesince yapılacağına dair açık bir hüküm bulunmadığından, bu tür davaların işin özelliği de dikkate alınarak Asliye Hukuk ( Ticaret ) Mahkemelerinde incelenip sonuçlandırılması gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ortaca Sulh Hukuk Mahkemesi'nce verilen 26.04.2002 tarih ve 1999/239 - 2002/76 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ayşe Altun tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindekı dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, dava dışı ortaklardan satın aldığı pay ile müvekkilinin davalı şirket ortağı olduğunu ve 21.10.1996 tarihli sözleşme ile şirket pay defterine işlendiğini, şirket ortağı olmayan kişilerin katıldığı genel kurulda yine ortak olmayanların yönetim kuruluna seçildiğini, bu konuda Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan dava sırasında kayyım tayinine ilişkin karar alması için davacıya yetki verildiğini ileri sürerek, davalı şirkete kayım tayinini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece dosya kapsamına göre, pay defterinde şirkete ait pay sahipleri arasında davacı adının geçmediği, davacının kayyım tayini konusunda dava açma hakkı bulunmadığı, davalı şırketin de hukuken geçerli organlara sahip olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1- Dava, davalı anonim şirkete kayyım tayini istemine ilişkindir. Bir ticari şirkete kayyım tayini hakkında MK:nun kayyım tayini ile ilgili hükümlerinin uygulanacağına dair TTK.nun 138 nci maddesinde açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ne var ki, bu şekilde bir ihtiyacın duyulması halinde, TTK.nun 1 nci maddesi hükmü de dikkate alınarak Türk Medeni Kanunu'nun konu ile ilgili uygun düştüğü nisbette ticari şirketlere de kıyas yolu ile bu uygulamada HUMK.nun 8/III ncü maddesi yollaması ile MK.nun 426 ve devam eden maddelerinde ticari şirketlere kayyım tayininin sulh hukuk mahkemesince yapılacağına dair açık bir hüküm bulunmadığından, bu tür davaların işin özelliği de dikkate alınarak Asliye Hukuk ( Ticaret ) Mahkemelerinde incelenip sonuçlandırılması gerekir. Dairemizin yerleşmiş içtihatları da bu yoldadır. Konu göreve ilişkin bulunmakla, bu hususun mahkemelerce resen dikkate alınması gerekir. Mahkemece, görev konusunun resen dikkate alınarak görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, bu husus gözden kaçırılarak davanın sulh hukuk mahkemesince sonuçlandırılması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 24.03.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/13505
K. 2005/176
T. 24.1.2005
• İDARENİN HİZMET KUSURUNDAN DOĞAN ZARARIN TAZMİNİ TALEBİ ( Görevli Yargı Yolu - Uygulanacak Faiz Oranı )
• GÖREVLİ YARGI YOLU ( İdarenin Hizmet Kusurundan Doğan Zararın Tazmini Talebi - Metro Çalışmaları Sırasında Davacıya Ait Tesislere Verilen Zarar )
• METRO ÇALIŞMALARI SIRASINDA DAVACIYA AİT TESİSLERE VERİLEN ZARAR ( İşi Müteahhite Yaptıran Kontrol ve Denetim Yetkisine Sahip Belediyenin Pasif Husumet Ehliyeti - Uygulanacak Faiz Oranı )
• BELEDİYENİN PASİF HUSUMET EHLİYETİ ( Metro Çalışmaları Sırasında Davacıya Ait Tesislere Verilen Zarar Nedeniyle Tazminat Talebi - Belediyenin İşi Kontrol ve Denetim Yetkisinin Bulunması )
• HUSUMET ( Belediyenin Yükleniciye Yaptırdığı Metro Çalışmaları Sırasında Üçüncü Kişilerin Uğradığı Zarardan Belediyenin Sorumluluğu - Belediyenin Kontrol ve Denetim Yetkisine Sahip Olması )
• FAİZ ORANI ( Belediye Tarafından Müteahhite Yaptırılan Metro Çalışmaları Sırasında Davacıya Ait Tesislere Verilen Zararın Tazmininde - Ticari İş Niteliği )
• TİCARİ İŞLERDE UYGULANACAK FAİZ ORANI ( Belediye Tarafından Müteahhite Yaptırılan Metro Çalışmaları Sırasında Davacıya Ait Tesislere Verilen Zararın Tazmini Talebi )
2577/m.2
1086/m.46
6762/m.3
3095/m.2
ÖZET : 1- Davacı tesislerinde meydana gelen hasar, davalı idarenin görev kapsamında kalan, hafif metro sisteminin yapılması çalışması sırasında meydana gelmiştir. Kamu hizmeti görmekle yükümlü olan belediye, kamu hizmeti sırasında verdiği zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi değildir. Hizmet kusurundan dolayı açılan davalar, İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanunu'nun 2. maddesi hükmü uyarınca tam yargı davası olarak ikame edilmesi gerekmektedir. Taraflar arasındaki sözleşme uyarınca, davalı Belediyenin yapılan işi kontrol ve denetim yetkisi vardır. Bu durumda davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının işle olan bağlantısı kesilmediğine göre, söz konusu iş nedeniyle meydana gelen zararlardan iş sahibi sıfatıyla sorumlu olacağı kuşkusuzdur. Ne var ki, yukarıdaki açıklamalardan bu davaya konu edilen zararın ödetilmesi için açılan davaya bakma görevi idari yargı yerine aittir. Bu nedenle, mahkemece davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yönünden davanın HUMK. 46. madde uyarınca ayrılarak dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Ticari işlerde, 3095 s. K. gözetilmek ve infaz aşamasında dikkate alınmak üzere, reeskont faiz oranının üzerinde olduğu taktirde avans faiz oranının uygulanması gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Bakırköy Asliye 7. Hukuk Mahkemesi'nce verilen 16.04.2003 tarih ve 2002/29-2003/203 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Deniz Biltekin tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalı tarafın yaptığı çalışmalar sırasında müvekkiline ait tesislerin hasarlandığını ileri sürerek, 1.670.936.733 TL.nin davalılardan 5.2.2001 tarihinden itibaren avans faizi ile davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı Belediye vekili, diğer davalı ile müvekkili arasında yapılan ihale sözleşmesi uyarınca, meydana gelen hasardan müvekkilinin sorumlu olmayacağını savunmuştur.
Diğer davalı G. A.Ş. vekili, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre, davalılar arasında bulunan sözleşme uyarınca, yapılacak kazı sırasında 3 ncü kişilerin uğrayacağı zararların müteahhide ait olduğunun düzenlendiği, dolayısıyla meydana gelen zarardan davalı Belediye'ye husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle, davalı belediye hakkındaki davanın reddine, 1.670.936.733 liranın diğer davalıdan olay tarihinden itibaren faizi ile tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, haksız eylemden doğan tazminat istemine ilişkindir.
Davacı tesislerinde meydana gelen hasar, davalı idarenin görev kapsamında kalan, hafif metro sisteminin yapılması çalışması sırasında meydana gelmiştir. Kamu hizmeti görmekle yükümlü olan belediye, kamu hizmeti sırasında verdiği zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi değildir. Hizmet kusurundan dolayı açılan davalar, İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanunu'nun 2 nci maddesi hükmü uyarınca tam yargı davası olarak ikame edilmesi gerekmektedir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece kendiliğinden dikkate alınması zorunludur. Dosyada bulunan davalılar arasındaki eser sözleşmesinin genel şartlar birinci kısım 2.1.c, 3.1, 3.2.a-b ve 11. maddesi ile ikinci kısım 2. madde hükümleri uyarınca davalı Belediyenin yapılan işi kontrol ve denetim yetkisi olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının işle olan bağlantısının kesilmediğine göre, söz konusu iş nedeniyle meydana gelen zararlardan iş sahibi sıfatıyla sorumlu olacağı kuşkusuzdur. Ne var ki, yukarıdaki açıklamalardan bu davaya konu edilen zararın ödetilmesi için açılan davaya bakma görevi idari yargı yerine aittir. Bu nedenle, mahkemece davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yönünden davanın HUMK. 46. madde uyarınca ayrılarak dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2- Davacı vekili dava dilekçesinde avans faizi talep etmiş olup, mahkemece yasal faize hükmedilmiştir. Taraflar tacir olup Türk Ticaret Kanununun 3. Maddesine göre ticari müesseseyi ilgilendiren bütün muamele ve fiiller ticari işlerdendir. Ticari işlerde, 3095 Sayılı Kanunun 4489 S.K. ile değişik 2/2.maddesi hükmü gözetilmek ve infaz aşamasında dikkate alınmak üzere reeskont faiz oranının üzerinde olduğu taktirde avans faiz oranının uygulanması gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesi de doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) ve ( 2 ) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 24.01.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/14711
K. 2003/1355
T. 17.2.2003
• SÖZLEŞME SERBESTİSİ ( Akdin Mevzuunun Kanunun Gösterdiği Sınır Dairesinde Serbestçe Tayin Olunabileceği - Kararlaştırılan Günlük %10 Gibi Fahiş Cezai Şartın Gayrimümkün Gayrimukik Adap Ve Ahlaka Aykırı Olduğu )
• SÖZLEŞMENİN GAYRİMÜMKÜN GAYRİMUKİK ADAP VE AHLAKA AYKIRI OLMASI ( Günlük %10 Gibi Fahiş Cezai Şart - Tamamen Veya Kısmen İptal Edilmesi Gereği )
• GAYRİMÜMKÜN GAYRİMUKİK ADAP VE AHLAKA AYKIRI SÖZLEŞME ( Günlük %10 Gibi Fahiş Cezai Şart - Tamamen Veya Kısmen İptal Edilmesi Gereği )
• ADAP VE AHLAKA AYKIRI SÖZLEŞME ( Günlük %10 Gibi Fahiş Cezai Şart - Tamamen Veya Kısmen İptal Edilmesi Gereği )
• CEZAİ ŞART ( Kararlaştırılan Günlük %10 Gibi Fahiş Cezai Şartın Gayrimümkün Gayrimukik Adap Ve Ahlaka Aykırı Olduğu - Hükmedilecek Temerrüt Faizi Niteliğindeki Cezai Şartın Hak Adalet ve Nesafet Kurallarına Uygun Tespit Edilmesi Gereği )
• TEMERRÜT FAİZİ ( Tacirlerin Aralarında Makul Seviyelerde Olmak Kaydıyla Yasal Düzenlemelerle Açıklanan Oranların Üzerinde Kararlaştırabilecekleri - Günlük %10 Gibi Fahiş Cezai Şartın Gayri mümkün Gayrimukik Adap Ve Ahlaka Aykırı Olduğu )
• HARCI ÖDENMEYEN İŞLEMLER ( Mahkemece Gerek Cezai Şart Gerekse Munzam Zarar Yönünden Davacı İstekleri Ayrı Ayrı Açıklattırılıp Bunlar Üzerinden Harçların Tamamlattırılması ve İşin Esasının İncelenmesi Gereği )
• MUNZAM ZARAR TALEBİ ( Meblağı Açıklanmadığı ve Harcının da Yatırılmaması Nedeniyle Reddi - Mahkemece İstek Açıklattırılıp Harçların Tamamlattırılması ve İşin Esasının İncelenmesi Gereği )
818/m.19, 20, 161
6762/m.1, 24
492/m.32
4721/m.5
ÖZET : 1-Munzam zararın meblağı açıklanmadığı ve harcının da yatırılmadığı dolayısıyla usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığından karar verilmesine yer olmadığına, cezai şart yönünden de günlük %10 oranının BK.'nun 19. maddesine göre mutlak butlanla malul olduğundan geçersiz olup, istemin reddine karar verilmiştir. Mahkemece gerek cezai şart gerekse munzam zarar yönünden davacı istekleri ayrı ayrı açıklattırılıp bunlar üzerinden Harçlar kanunun 32. maddesi gereğince harçların tamamlattırılması ve işin esasının incelenmesi gerekir.
2-Bir akdin mevzuu, kanunun gösterdiği sınır dairesinde serbestçe tayin olunur. Ancak akdin mevzuu gayri mümkün veya gayrimukik yahut ahlaka ( adaba ) mugayir olursa o akit batıldır. Sözleşmede kararlaştırılan cezai şart borçlunun iktisaden mahvına sebep olacak derecede ağır ve yüksek ise, adap ve ahlaka aykırı sayılarak tamamen veya kısmen iptal edilmesi gerekir. Taraflar arasında imzalanan Müşavirlik Protokolünde temerrüt halinde alacağa uygulanması kararlaştırılan günlük %10 gibi fahiş cezai şartın yasal düzenleme ve ilkelere aykırı olduğunun kabulü zorunludur.Ancak somut olayda uyuşmazlık konusu cezai şart bir yerde temerrüt faizine ilişkindir. Tarafların sözleşme ile, yasal düzenlemelerin üzerinde temerrüt faiz oranı belirlemelerinde ise bir sakınca yoktur. Yeter ki, bu düzenleme BK.'nun 19 ve 20 maddelerinde belirtilen sınırlamalar içinde kalmasına özen gösterilmiş olsun, bir başka anlatım ile taraflar makul seviyelerde olmak kaydıyla, yasal düzenlemelerle açıklanan oranların üzerinde temerrüt faizi kararlaştırılabilirler. Davalı taraf daha sözleşme kurulurken günlük %10 gibi bir cezai şart niteliğinde temerrüt faizini kabul etmiş ise artık, kendisinden yasa gereği istenebilecek oranın üzerinde temerrüt faizi ödemeyi kabul etmiş sayılmalıdır. O halde tarafların iktisadi durumu, özel olarak borçlunun ödeme kabiliyeti ile beraber borcunu yerine getirmemiş olması dolayısıyla sağladığı yarar, borçlunun kusur derecesi ve borca aykırılığı ölçü olarak alınmak suretiyle, hüküm altına alınacak temerrüt faizi niteliğindeki cezai şartın hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun tespit edilmesi gerekmektedir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde taraflardan gelen olmadığından incelemenin evraklar üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak, dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıların murisi İbrahim Y. tarafından yaptırılacak blok, tuğla üretim kapasiteli fabrikayla ilgili, idari, mali, ve teknik konularda müşavirlik hizmeti vermek üzere 15.8.1988 tarihli sözleşme yapıldığını, sözleşmede öngörülen tüm edimleri yerine getirdikleri halde, ücretin ödenmediğini bildirerek; 88.700.000 Tl. ücret alacağı ve 200.000.000 Tl. işlemiş faizi ile zamanında ödeme yapılmamasından dolayı uğranılan zarar tutarı 20.000.000 Tl.nın reeskont faizi ile ödetilmesini istemiş, birleşen dava ile de, ücret alacağının ödenmemesi nedeni ile sözleşmede öngörülen günlük %10 cezai şartın ve alacağın süresinde ödenmemesi nedeni ile uğranılan munzam zararın reeskont faizi ile ödetilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, asıl davada 88.700.000 Tl. ücret alacağının dava tarihinden reeskont faizi ile tahsiline, dava tarihine kadar işlemiş temerrüd faizi 130.320.312 Tl.nın müteselsilen tahsiline, munzam zarar ile ilgili davanın açılmamış sayılmasına, birleşen dava da, günlük %10 cezai müeyyide uygulanması talebinin reddine, munzam zarar ile ilgili usulüne uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delilerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı birleşen dava ile, ücret alacağının ödenmemesi nedeni ile günlük %10 cezai şart ile munzam zarar isteğinde bulunmuştur. Yerel mahkeme, munzam zarar yönünden meblağı açıklanmadığı ve harcının da yatırılmadığı dolayısıyla usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığından karar verilmesine yer olmadığına, cezai şart yönünden de günlük %10 oranının BK.'nun 19. maddesine göre mutlak butlanla malul olduğundan geçersiz olup, istemin reddine karar verilmiştir. Mahkemece gerek cezai şart gerekse munzam zarar yönünden davacı istekleri ayrı ayrı açıklattırılıp bunlar üzerinden Harçlar kanunun 32. maddesi gereğince harçların tamamlattırılması ve işin esasının incelenmesi gerekir.
3- TTK.'nun 24 maddesi hükmü gereğince tacir olan borçlu taraflarca kararlaştırılan ücret ve cezanın fahiş olduğu ileri sürülerek indirime tabi tutulması istenemez. Ancak, sözü edilen 24. madde ile yalnız BK.'nun 161/son fıkrası hükmünün uygulanmayacağı beyan edilmiştir. TTK.'nun 1. maddesi gereğince bu kanunun MK.'nun ayrılmaz bir cüzü olduğu ve MK.'nun 5. maddesinde de, bu kanunun ve Borçlar Kanununun genel nitelikli hükümlerinin, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanacağı kabul edildiğine göre, akdin inikadına ilişkin BK.'nun genel hükümleri cezai şart hakkında da uygulanır.
BK.'nun 19. maddesinin ilk fıkrası gereğince, bir akdin mevzuu, kanunun gösterdiği sınır dairesinde serbestçe tayin olunur. Bu fıkranın 2. fıkrasında bu serbestinin sınırları gösterilmiş ve 20. maddede de, bir akdin mevzuu gayrimümkün veya gayrimukik yahut ahlaka ( adaba ) mugayir olursa o akit batıldır. Hüküm getirilmiştir.
Sözleşmenin tarafları, sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde sözleşmenin konusunu ve cezai şartın miktarını belirlemede özgür iseler de, bu özgürlüğün sınırsız ve sonsuz olduğu söylenemez. BK.'nun 19, 20, 160/2 maddeleri bu özgürlüğün sınırını çizmiş olup, TKK.'nun 24. maddesi ile tacir olan şahsa ve akidine tanınmış olan bu sözleşme serbestisi, bütün sözleşmeler için sınır çekmiş olan anılan yasa hükümleri ile sınırlandırılmıştır.
Cezai şart borçlunun iktisaden mahvına sebep olacak derecede ağır ve yüksek ise, adap ve ahlaka aykırı sayılarak tamamen veya kısmen iptal edilmesi gerekir. Ortada ahlak ve adaba aykırılık söz konusu olduğuna göre TTK.'nun 24. madde hükmünün, bu genel müeyidenin uygulanmasına engel sayılacağı düşünülemez.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönecek olursak, tacir olan davalıların murisi tarafından imzalanan 15.8.1998 tarihli Müşavirlik Protokolü'nün özel Hükümler" başlıklı 4. maddesinde, müşavirlik hizmeti ücretinin zamanında ödenmemesi durumunda her geçen gün için %10 cezai müeyyide uygulanacağı kararlaştırılmıştır. Temerrüt halinde alacağa uygulanması kararlaştırılan günlük %10 gibi fahiş cezai şartın yukarıda belirtilen yasal düzenleme ve ilkelere aykırı olduğunun kabulü zorunludur.
Bu itibarla, günlük %10 cezai şartı içeren sözleşme hükmünün dikkate alınmamasında bir isabetsizlik yok ise de, acaba, bu sözleşme hükmünün, hiçbir anlam ve amacı yok mudur? Bu soru üzerinde önemle durmak gerekir. Özellikle somut olayda uyuşmazlık konusu cezai şart bir yerde temerrüt faizine ilişkindir. Tarafların sözleşme ile, yasal düzenlemelerin üzerinde temerrüt faiz oranı belirlemelerinde ise bir sakınca yoktur. Yeter ki, bu düzenleme BK.'nun 19 ve 20 maddelerinde belirtilen sınırlamalar içinde kalmasına özen gösterilmiş olsun, bir başka anlatım ile taraflar makul seviyelerde olmak kaydıyla, yasal düzenlemelerle açıklanan oranların üzerinde temerrüt faizi kararlaştırılabilirler. Bu aynı zamanda sözleşme serbestisinin de bir gereğidir. Davalı taraf daha sözleşme kurulurken günlük %10 gibi bir cezai şart niteliğinde temerrüt faizini kabul etmiş ise artık, kendisinden yasa gereği istenebilecek oranın üzerinde temerrüt faizi ödemeyi kabul etmiş sayılmalıdır. Sonuç itibariyle, tarafların bu yönde birleşen ortak iradelerine bir anlam ve değer verilmelidir. Böyle bir sözleşme hükmünü tamamen yok saymak mümkün değildir.
O halde mahkemece tarafların iktisadi durumu, özel olarak borçlunun ödeme kabiliyeti ile beraber borcunu yerine getirmemiş olması dolayısıyla sağladığı yarar, borçlunun kusur derecesi ve borca aykırılığı ölçü olarak alınmak suretiyle, hüküm altına alınacak temerrüt faizi niteliğindeki cezai şartın hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun tespit edilmesi gerekirken, bu yönde hiçbir inceleme ve irdeleme yapmadan yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte yazılı nedenlerle davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 ve 3 nolu bentlerde açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 17.2.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/15336
K. 2003/13680
T. 13.11.2003
• İTİRAZIN İPTALİ ( Davalıya Verilen Borç Paranın Ödenmemesi Üzerine Başlatılan İcra Takibine Vaki İtiraz )
• TACİR OLMAYAN TARAFLAR ( Alacağa Değişen Oranlarla Yasal Faiz Uygulanmak Suretiyle Geçmiş Günler Faiz Alacağının Tespit Edilmesi )
• GEÇMİŞ GÜNLER FAİZİ ( Tarafların Tacir Olmaması Nedeniyle Alacağa Değişen Oranlarla Yasal Faiz Uygulanmak Suretiyle Geçmiş Günler Faiz Alacağının Tespit Edilmesi )
6762/m.1,2,3
818/m.104
2004/m.67
ÖZET : Tarafların tacir ve işin ticari nitelikte olmadığı durumlarda alacağa değişen oranlarla yasal faiz uygulanmak suretiyle geçmiş günler faiz alacağı tespit edilir.
DAVA : Tarafların arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, yakını olan davalının ekonomik sıkıntı içinde olduğu bir dönemde kısa sürede ödenmek üzere borç istediğini ve davalıya istediği parayı verdiğini, buna karşılık davalının da takibe konu iki adet senet düzenleyip verdiğini, davalının bir suçtan dolayı tutuklanması nedeniyle bir süre işlem yapmadan tahliyesini beklediğini, ancak tahliye edildikten sonrada davalının ödemede bulunmadığını, tahsili için yaptığı icra takibine de itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptaline, takibin devamına ve %40 icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının tefecilik yaptığını, alınan borca karşılık 500.000.000.000 TL.lik araziyi aldığı halde, teminat olarak verilen dava konusu senetleri iade etmediğini, borcun ödenmesi nedeniyle senetlerin bedelsiz kaldığını beyanla, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Taraflar arasındaki temel ilişkinin ödünç aktinden kaynaklandığı, takibe konu senetlerin keşide tarihi bulunmaması nedeniyle kambiyo senedi vasfında olmayıp yazılı belge niteliğinde olduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık alacağa uygulanacak faiz oranından kaynaklanmaktadır. Tarafların tacir ve işin ticari nitelikte olduğu iddia ve ispat edilmediğine göre alacağa değişen oranlarda yasal faiz yerine takipte belirtilen %67 faiz uygulanmasına olanak yoktur. Bu durumda mahkemece yapılacak iş asıl alacağa değişen oranlarla yasal faiz uygulanmak suretiyle geçmiş günler faiz alacağının tespit edilmesi, gerekirse bu konuda uzman bilirkişiden taraf ve yargıtay denetimine elverişli rapor alınmalı ve sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, birikmiş faiz alacağı yönünden eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
3-Öte yandan BK.nun 104. maddesinin son fıkrası uyarınca geçmiş günler faizin tediyesinde temerrüt sebebiyle faiz yürütülemeyeceği hükmüne bağlandığından geçmiş günler faizine temerrüt faizi yürütülmesi de kabul biçimi bakımından yanlıştır. Mahkemece asıl alacağa takip tarihinden itibaren değişen oranlarda yasal faiz yürütülmesine karar verilmesi gerekir.
SONUÇ : Birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, İkinci ve Üçüncü bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 13.11.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.



T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 1975/563
K. 1975/700
T. 3.2.1975
• TAŞIMACILIK ( Ticari Nitelikte Sayılmasının Şartları )
• TEMYİZ DAİRESİ ( Sırf Taşımacılık Yapılmasının Ticari Olmayı Gerektirmemesi )
6762/m.13,14,17
ÖZET : At arabası sahibinin tacir sayılabilmesi için işinin hacim ve öneminin ticari muhasebeyi gerektirmesi ve ticari ve sinai bir müessese şekil ve niteliğinde bulunması gerekir.
DAVA : ( Ş ) v.s. ile Mer İnşaat ve Deniz işleri Koll. Şti. vs. arasındaki davadan dolayı ( Bursa Asliye İkinci Hukuk Hakimliği )nce verilen 22.1.1974 gün ve 626/16 sayılı, hükmün duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi davacılar avukatı tarafından istenilmekle dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Taraflar arasındaki uyuşmazlık Trafik Kanundan doğan maddi tazminata ilişkindir. Davacılar, at arabası sahibinin mirasçılarıdır ve destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemektedirler. At arabası taşımada kullanılsa dahi sahibi, T.T.K.nun 17 nci maddesi gereğince tacir değil, esnaftır. Taraflar arasında taşımadan doğan bir uyuşmazlık yoktur. Olayda T.T.K.nun taşıma aile ilgili hükümlerinin uygulama olanağı mevcut değildir. At arabası sahibinin tacir sayılabilmesi için, T.T.K. nun 13 ncü maddesi mucibince işinin hacim ve öneminin ticari muhasebeyi gerektirmesi ve ticari ve sınai bir müessese şekil ve niteliğinde bulunması şarttır. Aynı kanunun 12 nci maddesinin 10 ncu bendi gereğince yolcu ve eşya taşımak üzere kurulan ( müesseseler ) ticarethane sayılır ise de, bunun bir koşulu da ticari muhasebeyi gerektiren bir hacim ve önemi haiz bulunmasıdır. Aksi takdirde eşya taşıdığı için at arabası sahibi gibi, hamalın da tacir sayılması iktiza eder. Kaldı ki davacılar, mirasçılardır.
Bu itibarla tarafların sıfatına ve uyuşmazlığın haksız eylem niteliğine göre, ( ticari dava ) niteliğinde bulunmayan davanın Yargıtay incelemesini yapmak dairemizin görevi dışındadır.
SONUÇ : Dosyanın görevli yüksek Onbeşinci Hukuk Dairesine gönderilmesi gerekmekte ise de, adı geçen yüksek daire görevsizlik kararı ittihaz ettiğinden meydana gelen görev uyuşmazlığın çözümlenmesi için dosyanın Yüksek Birinci Başkanlığa gönderilmesi 3.2.1975 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 1996/2915
K. 1996/4767
T. 26.9.1996
• KAPALI FATURA ( Borcun Ödendiğine Karine Teşkil Etmesi )
• BORCUN ÖDENDİĞİ KARİNESİ ( Kapalı Fatura Bulunması )
• TİCARİ ÖRF VE ADET OLARAK YERLEŞEN TEAMÜLÜN UYGULANMASI ( Hakkında Ticari Bir Hüküm Bulunmayan Ticari İşlerde )
• ÖRF VE ADETE GÖRE HÜKMEDİLMESİ ( Hakkında Ticari Bir Hüküm Bulunmayan Ticari İşlerde )
6762/m.1,2
ÖZET : Ttk'nun 1 ve 2. Maddeleri uyarınca hakkında ticari bir hüküm bulunmayan ticari işlerde mahkemenin ticari örf ve adet olarak yerleşen teamüle göre karar vermesi gerekir. Dairemizin yerleşmiş içtihatlarına göre kapalı fatura ödemeye karine olup, aksi karşı tarafça ispatlanmalıdır.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili Av. G.C. ile davalı vekili Av. M.A.Ç. geldiler. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kerre dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı yüklenici 30.7.1989 tarihli fatura tutarı olan 831.138.000 TL iş bedelinden 481.840.291 TL'nın ödendiğini, kalan miktarın ise tediye olunmadığını ileri sürerek 349.297.709 TL'nın davalıdan tahsilini istemiş, mahkemece kapalı faturanın ödemeyi kanıtlamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Davadaki uyuşmazlığın esası, fatura konusu işin bedelinin ödenip ödenmediği ile ilgilidir. Davalı ödemeyi kanıtlamak için 30.7.1989 tarihli kapalı faturaya dayandığı gibi ayrıca davacının yanında çalışan M.Ç. isimli kişiye yapılan ödemeler nedeniyle imzalanan belgeleri ibraz etmiş ve mahkemece yapılan bilirkişi incelemesinde de ödemelerin davalı defterlerinde yer aldığı görülmüştür.
TTK'nun 1 ve 2. maddeleri uyarınca hakkında ticari bir hüküm bulunmayan ticari işlerde mahkemenin ticari örf ve adet olarak yerleşen teamüle göre karar vermesi gerekir. Dairemizin yerleşmiş içtihatlarına göre kapalı fatura ödemeye karine olup, aksi karşı tarafça ispatlanmalıdır. Karinenin aksi usulen ispatlanmadığı gibi davalı tarafından davacının yanında çalışan M.Ç.'ye ödemeler yapıldığı ve bu ödemelerin davacı defterlerinde kısmen yer aldığı da anlaşılmaktadrır. Şu durumda M.Ç.'ın davacının yetkilisi olarak kabulü zorunludur. Davacının M.'ye yapılan ödemelerin bir kısmını kabul edip kalanını kabul etmemesi M.'ye verilen zımni yetkiyi ortadan kaldıracak nitelikte değildir. O halde mahkemece gerek fatura ve makbuzlar ve gerekse davalı defterleri birlikte mütalaa edilerek fatura bedelinin ödendiğinin kabulü ile davanın reddine karar verilmelidir. Aksine görüşle ve delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın kabulü doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmişti.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, 100.000 TL duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 26.9.1996 gününde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/2462
K. 2004/5190
T. 18.10.2004
• TİCARİ ÖRF VE ADETE GÖRE KARAR VERİLEBİLMESİ ( Hakkında Ticari Bir Hüküm Bulunmayan İşler - Yapıldığı Bölgede İşlemin Devamlı Olarak Senede Bağlanmamasının Adet Haline Gelmesi Gereği )
• ÖRF VE ADETE GÖRE KARAR VERİLEBİLMESİ ( Hakkında Ticari Bir Hüküm Bulunmayan İşler - Yapıldığı Bölgede İşlemin Devamlı Olarak Senede Bağlanmamasının Adet Haline Gelmesi Gereği )
• TANIK DİNLENEREK AKDİ İLİŞKİNİN VARLIĞININ KANITLANMASI ( Hakkında Ticari Bir Hüküm Bulunmayan İşlerin Yapıldığı Bölgede İşlemin Devamlı Olarak Senede Bağlanmamasının Adet Haline Gelmesi - Ticari Örf ve Adet )
• AKDİ İLİŞKİNİN VARLIĞININ KANITLANMASI ( Tanık Dinlenerek - Hakkında Ticari Bir Hüküm Bulunmayan İşlerin Yapıldığı Bölgede İşlemin Devamlı Olarak Senede Bağlanmamasının Adet Haline Gelmesi/Ticari Örf ve Adet )
6762/m.1
1086/m.293
818/m.366
ÖZET : Hakkında ticari bir hüküm bulunmayan işlerde mahkeme ticari örf ve adete göre karar verebilir. Bir konuda ticari örf ve adetin veya HUMK.nun 293. maddesindeki ( senede raptında teamül oluşup oluşmadığının ) kabul edilebilmesi için; işlemin yapıldığı bölgede halin icabına, gereklerine ve tarafların durumuna göre herhangi bir işlemin devamlı olarak senede bağlanmamasının adet haline gelmesi ve bu hususun zamanla herkes tarafından uyulmak suretiyle kararlı bir nitelik kazanmış bulunması ve aynı zamanda kamuoyu tarafından bu teamüle inanılmış bulunması şarttır.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : TTK.nun 1/2. maddesi uyarınca hakkında ticari bir hüküm bulunmayan işlerde mahkeme ticari örf ve adete göre karar verebilir. Bir konuda ticari örf ve adetin veya HUMK.nun 293. maddesindeki ( senede raptında teamül oluşup oluşmadığının ) kabul edilebilmesi için; işlemin yapıldığı bölgede halin icabına, gereklerine ve tarafların durumuna göre herhangi bir işlemin devamlı olarak senede bağlanmamasının adet haline gelmesi ve bu hususun zamanla herkes tarafından uyulmak suretiyle kararlı bir nitelik kazanmış bulunması ve aynı zamanda kamuoyu tarafından bu teamüle inanılmış bulunması şarttır ( Yargıtay 13.Hukuk Dairesi 28.2.1994 gün E.213, K.1964 ). Böyle bir durumun oluştuğunun belirlenmesi halinde ( HUMK.nun 293/4. maddesi uyarınca ) şahit dinlenerek akdi ilişkinin varlığı kanıtlanabilir.
Dava konusu olayda Ticaret Odasından alınan cevapta araç tamir işlerinde genellikle sözleşme yapılmadığı belirtilmiştir. Bu durumda araç tamir işlerinde sözleşme yapılmadığı hakkında oluşmuş bir örf ve teamülden bahsedilemeyeceğinden ve davalı da açıkça muvafakat etmediğinden davada şahit dinlenerek sonuca varılması mümkün değildir.
Ancak dava dilekçesinde her türlü yasal kanıtlar denilerek yemin deliline dayanıldığının kabulü gerektiğinden, davacıya yemin hakkı hatırlatılarak dava sonuçlandırılmalıdır.
Öte yandan davalı istenen miktarı kabul etmediğine göre işin bedelinin BK.nun 366. maddesine göre tamiratın yapıldığı tarihteki mahalli rayiçlerden bilirkişi eliyle saptanması gerekirken bu konuda eksik inceleme ile karar verilmesi de kabul şekli itibariyle doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 18.10.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 1998/5028
K. 1998/7661
T. 22.4.1998
• VEKALET İLİŞKİSİ ( Murakıp ile Anonim Şirket Arasındaki İlişki )
• MURAKIP İLE ANONİM ŞİRKET ARASINDAKİ İLİŞKİNİN NİTELİĞİ ( Uyuşmazlık Halinde Görevli Mahkeme )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Murakıp Tarafından Anonim Şirket Aleyhine Açılan Davada )
• ANONİM ŞİRKETLE MURAKIP ARASINDAKİ İLİŞKİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ VE UYUŞMAZLIK HALİNDE GÖREVLİ MAHKEME ( İşçi Sayılmama ve İş Mahkemesinin Görevsizliği )
• İŞ MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLMAMASI ( Murakıp Tarafından Anonim Şirket Aleyhine Açılan Davada )
• İHBAR VE KIDEM TAZMİNATI ( Murakıp İle Anonim Şirket Arasındaki İlişki )
• VEKALET AKDİNE DAYANAN İLİŞKİ ( Murakıp İle Anonim Şirket Arasındaki İlişki )
1086/m.1
6762/m.1
1475/m.1
ÖZET : Murakıp ile anonim şirket arasındaki ilişki vekalet akdine dayandığı için, murakıp işçi sayılamaz.
DAVA : Davacı, ihbar ve kıdem tazminatı ile hafta tatili gündeliklerinin ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : 1. Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2. Davacının, davalıya ait işyerinde 1991-1996 yılları arasında murakıp olarak çalıştığı tartışmasızdır. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunun 347. maddesine göre murakıplar Anonim Şirket Genel Kurulu tarafından seçilirler. Murakıp ile anonim şirket arasındaki ilişki vekalet akdi niteliğinde olup, işverenin denetimi ve gözetimi altında işini yapmaması itibariyle işçi olarak kabul edilemez. Böyle olunca bu davaya bakmaya iş mahkemesi görevli değildir. Görev noktasından davanın reddine karar verilmelidir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebebten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 22.4.1998 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1996/15-18
K. 1996/236
T. 10.4.1996
• ESER SÖZLEŞMESİ ( Bağımsız Bölümün Taahhüt Edilenden Daha Küçük Çıkması )
• SÖZLEŞMEYE UYGUN OLMAYAN EDİM ( Taahhüt Edilenden Küçük Daire Teslimi )
• BRÜT İNŞAAT ALANI ( Bağımsız Bölümün Alanının Hesabında Dikkate Alınacak Kısımlar )
• BAĞIMSIZ BÖLÜMÜN BRÜT ALANININ HESABI ( Gözönünde Bulundurulacak Esaslar )
6762/m.2
818/m.355
ÖZET : Bağımsız bölümün brüt hesabında merdiven ve asansör boşluğu dikkate alınamayacağından, brüt metrekare ile sözleşme arasındaki farkın teslim tarihindeki değeri üzerinden davalıya ödeme yapılması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki "cebri tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 25.10.1993 gün ve 1991/429 E. 1993/515 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi`nin 15.9.1994 gün ve 1994/4022-4954 sayılı ilamı; "... Taraflar arasındaki uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici sözleşme gereğince kendisine düşen ... 2 nolu bağımsız bölüm tapusunun verilmemesi nedeniyle dava açmış, davalı arsa sahibi ise daire ve dükkanın net metrekarelerinde eksiklik olduğu iddiası ile bu davaya karşı çıkmıştır.
Mahkemece, asansör ve merdiven boşluğu da bağımsız bölüm brüt alanlarına dahil edilerek davalıya ait dairede eksiklik olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalıya düşen bağımsız bölümlerinin metrekare miktarlarının brüt olarak anlaşılmasının sözleşmenin amacı ile bağdaşacağı böylece bu brüt alana merdiven ve asansör boşluğunun dahil edilemeyeceği durumu açıktır. Mimarlar Odasından davacı şirkete verilen özel yazının bilirkişi raporunda gözönünde tutulması ve karara destek alınması, tarafların sözleşmedeki amacı bakımından uygun görülmemiştir. Bu hususlar gözönüne alınarak mahkemece davalıya düşen dairedeki brüt metrekare miktarında sözleşmeye göre "100-97.43 metrekare" mesaha farkının teslim tarihindeki rayiç değeri saptanarak, bunun davalı tarafa ödenmesi şeklinde karşılıklı ifaya karar verilmesi gerekirken davanın kabulü yönünde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır..." gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu`nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Türk Ticaret Kanunu`nun 2. maddesi çerçevesinde bu konudaki örf ve adet merciinden usulüne uygun araştırılıp sonucu uyarınca karar verilmelidir.
T. Alp

2. Hukuk Dairesi Başkanı

No comments: