Thursday, October 19, 2006

VI. HAFTA - TICARI YARGI

TICARI ISLETME HUKUKU

“ TICARI YARGI ”

VI. HAFTAYA KONU

YARGITAY KARARLARI

TİCARİ YARGI



MERCİİ

E. YIL

E. NO

K. YIL

K. NO

KARAR TARİHİ


1

YARGITAY

15. HUKUK DAİRESİ

2003

2922

2003

3957

16.09.2003


2

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

2002

986

2002

4629

13.05.2002


3

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

2003

2815

2003

9200

13.10.2003


4

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

2004

4-636

2004

637

01.12.2004


5

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

2004

4-337

2004

337

09.06.2004


6

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

2003

9_82

2003

65

05.02.2003


7

YARGITAY

4. HUKUK DAİRESİ

2003

138

2003

706

23.01.2003


8

YARGITAY

20. HUKUK DAİRESİ

2005

4325

2005

5266

25.04.2005


9

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

2004

14824

2005

132

24.01.2005


10

YARGITAY

19. HUKUK DAİRESİ

2003

11978

2004

8099

28.06.2004


11

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

2002

940

2002

4848

16.05.2002


12

YARGITAY

İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU

2002

2

2002

1

22.03.2002


13

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

2001

13-1026

2001

765

07.11.2001



T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2004/4-337

K. 2004/337

T. 9.6.2004

• HAKSIZ REKABETİN ÖNLENMESİ TALEBİ ( İşbölümü Yönünden Asliye Hukuk Mahkemesinin Verdiği Gönderme Kararının Asliye Ticaret Mahkemesi İçin Bağlayıcı Olması ve İşbölümü İtirazının İlk İtiraz Olarak İleri Sürülmesi Gereği )

• İŞBÖLÜMÜ İTİRAZININ İLK İTİRAZ NİTELİĞİ ( Asliye Hukuk Mahkemesi'nin Gönderme Kararının Asliye Ticaret Mahkemesi İçin Bağlayıcı Olması ve Bu Mahkemece Görevsizlik Kararı Verilemeyeceği - Hukuka Aykırı Yayın Nedeniyle Meydana Gelen Haksız Rekabetin ve Tecavüzün Önlenmesi Davası )

• ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNİN İŞBÖLÜMÜ YÖNÜNDEN GÖNDERME KARARI ( Kesin Olması ve Asliye Ticaret Mahkemesi İçin Bağlayıcı Olması - Ticaret Mahkemesi'nde İlk İtiraz Olarak İşbölümü İtirazında Bulunulabileceği )

• GÖREVSİZLİK KARARI VERİLEMEMESİ ( Asliye Hukuk Mahkemesinin İşbölümü Yönünden Verdiği Gönderme Kararı Üzerine Dosya Önüne Gelen Asliye Ticaret Mahkemesinin Davaya Bakma Zorunluluğu/İşbölümü İtirazının İlk İtiraz Niteliği - Hukuka Aykırı Yayın Nedeniyle Meydana Gelen Haksız Rekabetin ve Tecavüzün Önlenmesi Davası )

• YAYININ HUKUKA AYKIRI OLDUĞU GEREKÇESİYLE TECAVÜZÜN VE HAKSIZ REKABETİN ÖNLENMESİ TALEBİ ( İşbölümü Yönünden Asliye Hukuk Mahkemesinin Verdiği Gönderme Kararının Asliye Ticaret Mahkemesi İçin Bağlayıcı Olması ve İşbölümü İtirazının İlk İtiraz Olarak İleri Sürülmesi Gereği )

• BANKALARIN TARAF OLDUĞU HUKUK DAVALARINDA İSTANBUL 1. VE 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ'NİN GÖREVLİ OLMASINA İLİŞKİN HÜKÜM ( Haksız Fiilden Kaynaklanan Tazminat Davalarını Kapsamaması - Asliye Hukuk Mahkemesinin İşbölümü Yönünden Gönderme Kararının Kesin Olması )

1086/m.187

6762/m.5,58,60

ÖZET : Dava, yayın kuruluşu aleyhine açılmış olup, yapılan yayının hukuka aykırı olduğunun tespiti, tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesi istemlerine ilişkindir. Bankalar ile fon ve bankaların iflas idareleri tarafından muamele merkezi veya ikametgahı İstanbul ili sınırları içinde olan kişiler aleyhine açılacak hukuk davaları ile borçlular hakkında açılacak iflas davalarına İstanbul ( 1 ) ve ( 2 ) numaralı asliye ticaret mahkemesi tarafından bakılır. Ancak, eldeki uyuşmazlığın haksız eyleme dayalı olması, Bankalar Yasası'nın uygulanmasından kaynaklanmaması nedeniyle bu konudaki Bankalar Kanunu hükmünün burada uygulama yeri olmadığı sonucuna varılmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesi dosyayı ticaret mahkemesine göndermiş, anılan mahkeme de görevsizlik kararı vermiştir. Asliye hukuk mahkemesinin verdiği karar işbölümü ayrımına ilişkin olup, gönderme kararı niteliğindedir. Yukarıda açıklanan niteliği ve TTK' nun 5/3 maddesi gereği kesindir ve gönderilen mahkemece, davaya bakılması usul kurallarının bir gereğidir. Kaldı ki bir davanın hukuki mahiyeti itibariyle mahkemenin iş sahasına girip girmediği yalnız ilk itiraz şeklinde taraflarca ileri sürülebilir. İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi önüne getirilmiş böyle bir itiraz olmadığı gibi, evrak üzerinden kesin olan gönderme kararının usul ve yasaya uygun olmadığını belirterek yeniden dosyanın gönderilmesine dair karar vermesi yukarıda anılan düzenlemeye ve ilkelere aykırıdır.

DAVA : Taraflar arasındaki "muarazanın meni ve tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'nce mahkemenin görevsizliğine dair verilen 14.11.200 1 gün ve 200 1/2300-1494 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 18.11.2002 gün ve 12918-13032 sayılı ilamı ile; ( ... Dava, yapılan yayının hukuka aykırı olduğunun tespiti, tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesi istemlerine ilişkindir. Mahkemece görevsizlik nedeniyle dosyanın İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiştir. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Taraflar tacirdir. Bu haliyle davanın ticaret mahkemesinde bakılması gerekir. Dava, önce İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne açılmıştır. Anılan mahkemece davaya, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin görevine girdiğinden bahisle dosyanın talep halinde anılan mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir. İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi de İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin gönderme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek evrak üzerinden mahkemenin görevsizliğine, dosyanın İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne gönderilmesine karar vermiştir. İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen karar, asliye ve ticaret mahkemeleri arasında yasanın öngördüğü biçimi ile bir görevsizlik kararı, olmayıp gönderme kararıdır. TTK. 5/3. maddesi uyarınca bu bir işbölümü ayrımına ilişkin olup bu nitelikteki gönderme kararları kesindir. Bunun içindir ki, dosyanın gönderildiği mahkemece, davaya bakılması usul kurallarının bir gereğidir. Kaldı ki bir davanın hukuki mahiyeti itibariyle mahkemenin iş sahasına girip girmediği yalnız ilk itiraz şeklinde taraflarca ileri sürülebilir. Ne var ki İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin evrak üzerinden ve taraflarca herhangi itiraz olmadan kesin olan gönderme kararının usul ve yasaya uygun olmadığım belirterek yeniden dosyanın gönderilmesine dair karar vermesi yukarıda anılan düzenlemeye ve ilkelere aykırı olup bozmayı gerektirmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, banka tarafından yayın kuruluşu aleyhine açılmış, yapılan yayının hukuka aykırı olduğunun tespiti, tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesi istemlerine ilişkindir.

Davanın açıldığı İstanbul Asliye 5. Hukuk Mahkemesi'nce verilen kararla dosya İstanbul Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'ne gönderilmiş, anılan mahkemece de görevsizlik kararı verilmiştir. Bu görevsizlik kararı özel dairece yukarıda başlıkta yer alan nedenlerle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme hükmünü davacı banka temyize getirmektedir.

Hukuk Genel Kurulu önüne direnme yoluyla gelen uyuşmazlık; asliye hukuk mahkemesi'nce ticaret mahkemesinin görevli olduğuna ilişkin olarak verilen kararın hukuksal niteliğinin ne olduğu, kararın işbölümü ayrımına ilişkin gönderme kararı mı, yoksa görevsizlik kararı mı olduğu, buna göre görev konusunda varılacak sonucun ne olması gerektiği, noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtmekte yarar vardır ki, tacir olan davacı bankanın, yine tacir olan davalı yayın kuruluşuna karşı açtığı eldeki dava temelinde haksız eyleme dayalıdır. Tarafların bu sıfatı ve davanın niteliğine göre davaya bakacak mahkeme işbölümü gereği ticaret mahkemesidir.

Dava önce İstanbul Asliye 5. Hukuk Mahkemesi'ne açılmış, bu mahkemece dosya Bankalar Kanunu'nda değişiklik yapılmasına ilişkin 12.05.2001 kabul tarihli 4672 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 4389 Sayılı Yasanın 5 numaralı fıkrasına eklenen ( d ) bendi gereğince, bankalar ve fon tarafından açılacak hukuk davalarına ( 1 ) nolu asliye ticaret mahkemeleri tarafından bakılacağı şeklinde düzenleme yapıldığı ve davanın kanunun yürürlük tarihi olan 29.05.2001 tarihinden sonra açılmış olduğu gerekçesiyle davaya bakmak görevinin İstanbul Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'ne ait olduğu belirtilerek bu mahkemeye gönderilmiştir.

Hemen burada, konuya ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesi yararlı olacaktır. Bilindiği üzere, ticaret mahkemelerinin iş sahasını düzenleyen 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 5. maddesinde aynen "Aksine hüküm olmadıkça, dava olunan şeyin değerine göre asliye hukuk veya sulh hukuk mahkemesi ticari davalara dahi bakmakla vazifelidir.

Şu kadar ki; bir yerde ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu kanunun 4'üncü maddesi hükmünce ticari sayılan davalarla hususi hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere ticaret mahkemesinde bakılır.

İkinci fıkrada yazılı hallerde, münhasıran iki tarafın arzularına tabi olmayan işler hariç olmak üzere, bir davanın ticari veya hukuki mahiyeti itibariyle mahkemenin iş sahasına girip girmediği yalnız iptidai itiraz şeklinde taraflarca dermeyan olunabilir. İtiraz varit görüldüğü takdirde dosya ilgili mahkemeye gönderilir; bu mahkeme davaya bakmaya mecburdur; ancak, davanın mahiyetine göre tatbiki gerekli usul ve kanun hükümlerini tatbik eder. Ticari bir davanın hukuk mahkemesi, ticari olmayan bir davanın ticaret mahkemesi tarafından görülmesi hükmün bozulması için yalnız başına kafi bir sebep teşkil etmez.

Vazifesizlik sebebiyle dava dilekçesinin reddi halinde yapılacak muamelelere ve bunların tabi oldukları müddetlere dair usul hükümleri, iş sahasına ait iptidai itirazın kabulü halinde de tatbik olunur" hükmü yer almaktadır. Böylece, ayrı Ticaret Mahkemesi bulunan yerlerdeki Ticaret Mahkemeleri ile Asliye Hukuk Mahkemesi arasındaki ilişki kural olarak, görev değil, işbölümü ilişkisidir. Ancak, bu işbölümü ilişkisi bir yerdeki birden fazla Asliye Hukuk Mahkemesi arasındaki işbölümü ilişkisinden farklıdır. Zira, ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki yukarıda açıklanan yasa hükmüne dayanması yanında tarafların işbölümü itirazında bulunabilme özelliklerini taşımaktadır. Buradaki işbölümü itirazı yalnız ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. İş bölümü itirazının kabulü halinde mahkemece verilecek karar bir gönderme kararı olup, bu karar ile dava sona ermeyip, davaya gönderilen mahkemede devam edilir. Nihai bir karardır ancak, diğer nihai kararlardan farklı olarak bu karar tek başına temyiz edilemez; verildiği anda kesin bir karar olmakla birlikte gönderilen mahkemenin esas hakkında verdiği hükümle birlikte temyiz edilebilir. Bu kararın yanlış olması ise, tek başına esas hükmün bozulmasına yeterli neden sayılmaz. Gönderme kararı üzerine talep halinde dosya işbölümüne sahip mahkemeye gönderilir.

O yerdeki birden fazla ticaret mahkemeleri arasındaki ilişkiye gelince, bu ilişki yalnız bir iç ilişkidir. İşbölümü ilişkisi değildir.

Bu ana kuralı ortaya koyduktan sonra 4389 Sayılı Bankalar Kanunu'nun 12.05.2001 gün ve 4672 Sayılı ve son olarak da 12.12.2003 gün ve 5020 Sayılı Yasalarla değişik 14/5-d maddesinde yer alan hüküm değerlendirilmelidir. Bu maddede: "Bankalar ile fon ve bankaların iflas idareleri tarafından açılacak hukuk davalarına asliye ticaret mahkemesi tarafından bakılır. O yerde, birden fazla asliye ticaret mahkemesi bulunması halinde, bu davalar ( 1 ) ve ( 2 ) numaralı asliye ticaret mahkemesinde görülür.

Bankalar ile fon ve bankaların iflas idareleri tarafından muamele merkezi veya ikametgahı İstanbul ili sınırları içinde olan kişiler aleyhine açılacak hukuk davaları ile borçlular hakkında açılacak iflas davalarına İstanbul ( 1 ) ve ( 2 ) numaralı asliye ticaret mahkemesi tarafından bakılır. İflas davası açılması halinde, bu mahkeme, hakkında iflası istenen borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine borçlu aleyhine iflas davası açıldığını bildirir" hükmü yer almaktadır. Bu hükmü ilk değişikliğe uğratan 4672 Sayılı Yasanın hükümet gerekçesi Plan ve Bütçe Komisyonu raporunda değişikliğe uğramış ve anılan maddeyi değiştiren 4672 Sayılı Yasanın 8. madde gerekçesine "...fon ve fona devredilen bankalar açılacak davaların görüleceği asliye ticaret mahkemelerinin belirlenmesi ve bu kapsama diğer bankaların da dahil edilmesi doğrultusunda redaksiyona tabi tutulması" gerekçesine yer verilmiş ve madde metnine bu gerekçeye uygun olarak "bankalar" ifadesi eklenmiştir. Buna göre bankaların taraf olduğu uyuşmazlıklara yasada belirtildiği üzere davanın görüldüğü tarih itibariyle yürürlükte bulunan şekline göre 1 nolu İstanbul Ticaret Mahkemesi'nde bakılması gerekmektedir.

Hemen burada, açıklanan bu yasal düzenlemenin hangi tür uyuşmazlıkların çözümüne yönelik düzenlendiği de irdelenmelidir.

Az yukarıda belirtildiği gibi, davanın hukuksal dayanağı haksız eyleme dayalıdır. Görüşmeler sırasında Bankalar Kanunu'ndaki anılan düzenlemenin çok geniş bir yoruma tabi tutulmaması gerektiği, buradaki hükmün sadece Bankalar Yasası'ndan kaynaklanan uyuşmazlıklarda bankanın taraf olması durumunda uygulama yeri bulunduğu çoğunluk görüşü olarak ortaya çıkmıştır. Şu durumda eldeki uyuşmazlığın haksız eyleme dayalı olması Bankalar Yasası'nın uygulanmasından kaynaklanmaması nedeniyle burada uygulama yeri olmadığı sonucuna varılmıştır.

Durum bu olunca, asliye hukuk mahkemesinin verdiği karar işbölümü ayrımına ilişkin olup, gönderme kararı niteliğindedir. Yukarıda açıklanan niteliği ve TTK' nun 5/3 maddesi gereği kesindir ve gönderilen mahkemece, davaya bakılması usul kurallarının bir gereğidir. Kaldı ki bir davanın hukuki mahiyeti itibariyle mahkemenin iş sahasına girip girmediği yalnız ilk itiraz şeklinde taraflarca ileri sürülebilir. İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi önüne getirilmiş böyle bir itiraz olmadığı gibi, evrak üzerinden kesin olan gönderme kararının usul ve yasaya uygun olmadığını belirterek yeniden dosyanın gönderilmesine dair karar vermesi yukarıda anılan düzenlemeye ve ilkelere aykırıdır.

Açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 9.6.2004 gününde bozmada oybirliği sebebinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

4672 Sayılı Yasa ile değişik 4389 Sayılı Yasanın 14/5-d maddesi "Bankalar ile fon ve bankaların iflas idareleri tarafından açılacak hukuk davalarına asliye ticaret mahkemesi tarafından bakılır. O yerde birden fazla asliye ticaret mahkemesi bulunması halinde, bu davalar ( 1 ) numaralı asliye ticaret mahkemesinde görülür" hükmü haiz bulunmaktadır. Madde metninden de anlaşılacağı üzere görevlendirilen ticaret mahkemesinin görev sınırı belirli bir işle sınırlandırılmamış, aksine açılacak hukuk davalarının bu mahkemelerde görüleceği düzenlemesi getirilmiştir. Madde metninde bu mahkemelerin sadece Bankalar Kanunu ile ilgili uyuşmazlıklara bakılacağına ilişkin bir belirleme olmadığından davaya bakmak İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin görevi dahilinde bulunmaktadır. Doktrinde de bu fikir benimsenmiştir ( Bkz. Prof. Dr. Seza Reisoğlu, Bankalar Kanunu Şerhi, Ankara, 2002, S. 807 ). Bu itibarla İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin görevsizlik kararı kesinleştirilmeden dosya İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'ne gönderildiğinden görevsizlik kararının kesinleştirilmesini teminen mahkemenin esasını kapatarak dosyayı geriye İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne göndermesi

gerektiği yönünden bozma yapılması gerektiğinden sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.

Mehmet Kılıç

11. Hukuk Dairesi Üyesi

T.C.

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/2815

K. 2003/9200

T. 13.10.2003

• TİCARİ İŞLERDE KEFALET ( Aksi Kararlaştırılmış Olmadıkça Müteselsil Kefalet Niteliğinde Olması )

• MÜTESELSİL KEFALET NİTELİĞİ ( Ticari İşlerde Kefalet - Teminat Mektubu Bedelini Ödeyen Bankanın Kredi Borçlusu ve Kefiline Rücu Talebi )

• BANKA KREDİ MEKTUBUNUN TAZMİNİ ( Bankanın Kredi Borçlusu ve Kefiline Rücu Talebi - Ticari İşlere Kefaletin Kural Olarak Müteselsil Kefalet Niteliği )

• KEFALETİN NİTELİĞİ ( Banka Kredi Sözleşmesine Kefil Olan Kişinin Müteselsil Sorumluluğu )

• TEMİNAT MEKTUBUNU KEFİL SIFATIYLA İMZALAYAN KİŞİ ( Tazmin Edilen Teminat Mektubu Bedeli İçin Açılan Rücu Davasında Müteselsil Sorumluluğu )

6762/m.7

818/m.487

ÖZET :Dava, davacı bankanın ödediği teminat mektubu bedelinin kredi borçlusu ve kefillerden rücuen tahsili istemine ilişkindir. TTK.nun 7. maddesine göre, taraflardan biri veya hepsi için ticari olan bir borca kefalet halinde gerek asıl borçlu ile kefil ve gerekse kefiller kendi aralarında -aksi kararlaştırılmış olmadıkça- müteselsilen sorumlu sayılırlar. Ancak kefil olunurken kefalet miktarı belli edilmişse teselsülün etkisi ancak o miktar ile sınırlıdır. Mahkemece ticari nitelikli borç nedeniyle, kredi sözleşmesinde açık hüküm bulunduğu ve kararın gerekçesinde de açıkça belirtildiği halde TTK.nun 7. maddesi hükmüne aykırı olarak hüküm fıkrasında davalıların müşterek ve müteselsilen sorumlu olduklarına ilişkin karar verilmemesi doğru görülmemiştir.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada Gaziantep Asliye 1. Hukuk Mahkemesi'nce verilen 31.10.2002 tarih ve 2000/847-2002/845 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Dilek Çakıroğlu tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, müvekkili ile davalılardan O.... Tur Uluslararası Nak. Ltd. Şti. arasında imzalanan genel kredi sözleşmesi gereğince bu davalı lehine Mersin Serbest Bölge Müdürlüğü'ne hitaben 113.000.000.000 TL.lik teminat mektubu verildiğini, diğer davalıların kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladıklarını, müvekkili banka tarafından 21.08.2000 tarihinde teminat mektubunun 138.411.960.000.-TL olarak tazmin edildiğini ileri sürerek 138.411.960.000 TL.nin 21.08.2000 tarihinden itibaren %180 temerrüt faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.

Davalılar Mehmet Ç. ve Salman Ç. vekili, müvekkillerinin teminat mektubu ile ilgili kefaletleri olmadığını, ortada geçerli bir kredi sözleşmesi de bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Diğer davalılar davaya cevap vermemişlerdir.

Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre alacağın tahsilinde tekerrür olmamak kaydıyla davalı borçlu O... Tur Uluslararası Nak. Ltd. Şti.nden ( 138.976.960.000 ) TL.ye 1.9.2000'den itibaren %95 faiz uygulanmak üzere ) 141.333.822.000 TL.nin tahsiline, 114.917.392.000 TL.nin 1.9.2000'den geçerli olmak üzere %95 faiziyle birlikte diğer davalılardan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davacı ( TMSF ) vekili temyiz etmiştir.

1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve bilirkişi raporuna itiraz edilmemiş bulunmasına göre davacı vekilinin yerinde görülmeyen ve aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Dava, davacı bankanın tazmin ettiği teminat mektubu bedelinin kredi borçlusu ve kefillerden rücuen tahsili istemine ilişkindir.

Davacı ile davalı O... Tur Uluslararası Nak. Ltd. Şti. arasında 22.7.1999 tarihinde genel kredi sözleşmesi yapılmış, diğer davalılar sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzalamışlardır. Bu sözleşme doğrultusunda davacı, O...Tur Uluslararası Nak. Ltd. Şti.lehine Mersin Serbest Bölge Müdürlüğü'ne hitaben 22.7.1999 tarihli 113.000.000.000 TL.lik kesin ve süresiz teminat mektubu vermiş, Gümrük Müdürlüğü'nün talebi üzerine 21.08.2000'de saymanlığa 138.411.960.000 TL. yatırmıştır.

TTK.nun 7. maddesine göre, taraflardan biri veya hepsi için ticari olan bir borca kefalet halinde gerek asıl borçlu ile kefil ve gerekse kefiller kendi aralarında -aksi kararlaştırılmış olmadıkça- müteselsilen sorumlu sayılırlar. Ancak kefil olunurken kefalet miktarı belli edilmişse teselsülün etkisi ancak o miktar ile sınırlıdır. Mahkemece ticari nitelikli borç nedeniyle, kredi sözleşmesinde açık hüküm bulunduğu ve kararın gerekçesinde de açıkça belirtildiği halde TTK.nun 7. maddesi hükmüne aykırı olarak hüküm fıkrasında davalıların müşterek ve müteselsilen sorumlu olduklarına ilişkin karar verilmemesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda 1 nolu bentte belirtilen nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, Bankalar Kanunu'nun 4672 sayılı yasayla değişik 14/5-c maddesi gereğince Kentbank'tan harç alınmasına mahal olmadığına, 13.10.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

15. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/2922

K. 2003/3957

T. 16.9.2003

• FİKRİ MÜLKİYET HAKKINA VEYA HAK SAHİPLİĞİNE DAYALI DAVA ( Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğu )

• ESER SÖZLEŞMESİ ( Reklam Filmi Yapılması Konusundaki Sözleşmenin Eser Yapımını Amaçladığı - Bu Sözleşmeye Dayalı Açılan Davada Ticaret Mahkemesinin Görevli Olduğu )

• GÖREVLİ MAHKEME ( Davacının Fikri Mülkiyet Hakkına Dayanmaması - Dayanılan Reklam Filmi Yapımı Sözleşmesinin Eser Sözleşmesi Olması Nedeniyle Ticaret Mahkemesinin Görevli Olduğu )

6762/m. 3, 5, 12/3

818/m. 355

5846/m. 76

ÖZET : F.S.E.K.nun düzenlediği hukuksal ilişkilerden kaynaklanan uyuşmazlıklarda Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi görevlidir. Öncelikle de, davacı yanın, davada "Fikri mülkiyet hakkına veya hak sahipliğine" dayanması gereklidir.

Eser sözleşmesinin konusu genellikle emek unsuru ağır basan bir çalışma ürünü olup bütünlük arzeden ve ekonomik değeri olan her hukuksal varlık, maddi nitelikte olsun veya olmasın bir eser sayılmaktadır. Eser sözleşmesinin açıklanan tanımı kapsamındaki unsurlarına göre, yanlar arasında gerçekleştiği ileri sürülen hukuksal temel ilişki değerlendirildiğinde, hukuksal niteliğince bir "eser" sözleşmesi olduğu anlaşılmaktadır. Saptanan ve hukuksal durum bu olunca Asliye Ticaret Mahkemesince davaya devam edilerek uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi gerekir.

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Dava, yanlar arasında yapıldığı ileri sürülen "reklam filmi" hazırlanmasına ilişkin sözleşmeye dayalı olarak açılmıştır.

Uyuşmazlığa 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunun hükümlerinin uygulanması gerektiği ve bu Kanunun düzenlediği hukuksal ilişkilerden doğan davalarda görevli mahkemenin Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi ( 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ) olduğu gerekçesiyle mahkemece dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiştir.

Mahkemece verilen hüküm, davalı vekilince temyiz edilmiştir.

5846 Sayılı F.S.E.K.nun 76.maddesi hükmü gereğince; bu Kanunun düzenlediği hukuksal ilişkilerden kaynaklanan uyuşmazlıklarda Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi görevlidir. Öncelikle de, davacı yanın, davada "Fikri mülkiyet hakkına veya hak sahipliğine" dayanması gereklidir. Somut olayda ise, 5846 Sayılı Yasa korunan haklardan hiç birisine dayanılmadan; "reklam filmi" hazırlanmasına ilişkin olarak ve sözlü de olsa yanlar arasında yapıldığı ileri sürülen sözleşme, davacı tarafından davaya dayanak alınmış ve iş bedelinin ödetilmesi istenmiştir.

Borçlar Yasasının 355.maddesi hükmünde tanımlandığı üzere; eser sözleşmesi öyle bir sözleşmedir ki, onunla yüklenici, iş sahibinin ödemeyi üstlendiği ücret karşılığında bir eser meydana getirmeyi borçlanır. Eser ( istisna ) sözleşmesinin konusu, bir sonuç ve herhangi bir biçim altında çalışma ile bütünleşmiş bir üründür. Bu kapsamda, genellikle emek unsuru ağır basan bir çalışma ürünü olup bütünlük arzeden ve ekonomik değeri olan her hukuksal varlık, maddi nitelikte olsun veya olmasın bir eser sayılmaktadır. Eser sözleşmesinin açıklanan tanımı kapsamındaki unsurlarına göre, yanlar arasında gerçekleştiği ileri sürülen hukuksal temel ilişki değerlendirildiğinde, hukuksal niteliğince bir "eser" sözleşmesi olduğu anlaşılmaktadır. Saptanan ve hukuksal durum bu olmasına ve ayrıca Türk Ticaret Kanununun 3 ve 12/3.maddeleri uyarınca yanlar arasındaki uyuşmazlığın bir "ticari işden" kaynaklanmasına ve aynı Kanunun 5.maddesi hükmü gereğince de uyuşmazlığın çözümü Asliye Ticaret Mahkemesinin iş alanına dahil bulunmasına göre, Asliye Ticaret Mahkemesince davaya devam edilerek uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi gerekirken dava dilekçesinin görev yönünden reddine ve görevli A 3.Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi doğru değildir ve bu hukuksal sebeplerle hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davalının temyiz itirazlarının kabulüne ve hükmün BOZULMASINA, 16.9.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

19. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/11978

K. 2004/8099

T. 28.6.2004

• TİCARİ DAVA ( Tarafların Tacir Olup Olmadığına Bakılmaksızın Ticaret Kanunu'nda Düzenlenmiş Olan Hususlardan Doğan Davaların Bu Nitelikte Olduğu - Uyuşmazlıkların Ticaret Mahkemesince Çözümleneceği )

• TACİR ( Tarafların Tacir Olup Olmadığına Bakılmaksızın Ticaret Kanunu'nda Düzenlenmiş Olan Hususlardan Doğan Davaların Bu Nitelikte Olduğu - Uyuşmazlıkların Ticaret Mahkemesince Çözümleneceği/Ticari Dava )

• BONOLARA İLİŞKİN UYUŞMAZLIKLAR ( Ticaret Mahkemesince Çözümleneceği - Ticaret Kanunu'nda Düzenlenmiş Olan Hususlardan Doğan Ticari Dava )

• GÖREVLİ MAHKEME ( Tarafların Tacir Olup Olmadığına Bakılmaksızın Ticaret Kanunu'nda Düzenlenmiş Olan Hususlardan Doğan Davaların Ticari Dava Olduğu - Uyuşmazlıkların Ticaret Mahkemesince Çözümleneceği )

6762/m.4

ÖZET : Tarafların tacir olup olmadığına bakılmaksızın Ticaret Kanunu'nda düzenlenmiş olan hususlardan doğan davalar ticari davadır. Bono, poliçe yahut çek hamili ile keşidecisi arasında doğan uyuşmazlıklarda TTK'nun 4. madde kapsamında ticari dava niteliğinde olduğundan Ticaret Mahkemesinde görülür. Bu durumda uyuşmazlığın Ticaret Mahkemesince çözümlenmesi gerekeceği gözetilerek işin esası yönünden bir karar verilmesi gerekirken, görevsizlik kararı verilmesi doğru değildir.

DAVA : Taraflar arasındaki menfi tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davacı İ. K.'in dava dilekçesinin reddine, O. T.'nin açtığı davanın dava dosyasından ayrılmasına yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinin davalının şirketinde işe girerken teminat amacıyla birer adet açık bono verdiklerini belirterek müvekkillerinin 6.7.1997 vade 150.000 DM ve 15.7.1997 vade tarihli 100.000 DM bedelli bonolardan dolayı borçlu olmadıklarının tesbiti ile iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacıların borçlu olmadıkları yönündeki iddialarını yazılı delille kanıtlamaları gerektiğini bildirerek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davacı İ. K. ile davalı şirket arasında yazılı hizmet sözleşmesi bulunduğu, hizmet sözleşmesi sürerken davalı yanın iddiaları üzerine muhtemel hesap açıkları kapatılmak amacı ile davacı işçinin dava konusunu oluşturan bonoyu verdiği uyuşmazlığın hizmet sözleşmesinden kaynaklandığı gerekçesiyle davacı İ. K.'nin açtığı davaya bakmaya mahkemenin görevli olmadığı, dava dilekçesinin reddine, davacı O. T. tarafından açılan davanın mahkemenin dava dosyasından ayrılarak yeni bir esasa kaydının yapılmasına karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

TTK.nun 4. maddesi hükmüne göre tarafların tacir olup olmadığına bakılmaksızın Ticaret Kanununda düzenlenmiş olan hususlardan doğan davalar ticari davadır. Bono, poliçe yahut çek hamili ile keşidecisi arasında doğan uyuşmazlıklarda TTK.nun 4.madde kapsamında ticari dava niteliğinde olduğundan Ticaret Mahkemesinde görülür ( HGK. 5.6.1987 2902E.-459K ) ( HGK. 19.6.1987 1986/13 E-670 K ). Öte yandan bonolar sebepten mücerret borç senetleridir. Bu durumda uyuşmazlığın Ticaret Mahkemesince çözümlenmesi gerekeceği gözetilerek işin esası yönünden bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi doğru değildir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 28.6.2004 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

T.C.

YARGITAY

20. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/4325

K. 2005/5266

T. 25.4.2005

• GÖREVLİ MAHKEME ( Tekne Satış Sözleşmesinin Feshinden Dolayı Depozit Bedelinden Kaynaklanan Uyuşmazlıkta - Deniz Ticaret Hukukundan Kaynaklanan Uyuşmazlıklarda Denizcilik İhtisas Mahkemelerinin Görevli Kılınmış Olması )

• DENİZCİLİK İHTİSAS MAHKEMELERİNİN GÖREVLİ OLMASI ( Tekne Satış Sözleşmesinin Feshinden Dolayı Davalı Borker'deki Depozit Bedelinin Tahsili İçin Açılan Davada )

• TEKNE SATIŞ SÖZLEŞMESİNİN FESHİNDEN DOLAYI DAVALI BROKERDEKİ DEPOZİT BEDELİNİN TAHSİLİ TALEBİ ( Deniz Ticaret Hukukundan Kaynaklanan Davalarda Denizcilik İhtisas Mahkemelerinin Görevli Olması )

• DEPOZİT BEDELİNİN TAHSİLİ TALEBİ ( Tekne Satış Sözleşmesinin Feshi Nedeniyle - Deniz Ticaret Hukukundan Kaynaklanan Davalarda Denizcilik İhtisas Mahkemelerinin Görevli Olması )

6762/m.4/son,831,866,867

ÖZET : Dava, tekne satış sözleşmesinin feshinden dolayı depozit bedelinden kaynaklanan, icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. 6762 sayılı Türk Ticaret Yasasında görev hususunu düzenleyen 4. maddesine 20.4.2004 tarih 5136 sayılı Yasa ile eklenen son fıkra hükmü gereğince TTY'nin 4. kitabında yer alan hususların, kurulması halinde Denizcilik İhtisas Mahkemesinde görülmesi gerekir. Somut olayda; TTY'nin sicile kayda ilişkin 831. maddesi mülkiyet ve diğer ayni haklara ilişkin TTY'nin 866. ve 867. maddelerinin uygulanması gerektiğinden, bu maddelerin de aynı yasanın 4. kitabında yer aldığı anlaşılmakla, görevli mahkeme Denizcilik İhtisas Mahkemesidir.

DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptaline ilişkin davada İstanbul Denizcilik ihtisas ve ( Kadıköy Üçüncü Asliye Ticaret Mahkemeleri )nce ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belli edilmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Dava, tekne satış sözleşmesinin feshinden dolayı depozit bedelinden kaynaklanan, icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı, Silas isimli teknenin satış sözleşmesinin Broker'i olan davalı şirkette bulunan 6500 USD depozit bedeli için sözleşme feshinden dolayı yapılan icra takibine davalının yaptığı itirazın iptalini talep etmektedir.

6762 sayılı Türk Ticaret Yasasında görev hususunu düzenleyen 4. maddesine 20.4.2004 tarih 5136 sayılı Yasa ile son fıkra olarak ""iş durumunun gerekli kıldığı yerlerde HSYK'nın olumlu görüşü ile Adalet Bakanlığınca, bu kanunun dördüncü kitabında yer alan deniz ticaretine ilişkin ihtilaflara bakmak ve asliye derecesinde olmak üzere Denizcilik İhtisas Mahkemeleri kurulur. Bu mahkemelerin yargı çevresi HSYK. tarafından belirlenir"" hükmü eklenmiştir. TT. Yasasına eklenen metinden de anlaşıldığı gibi TTY'nin 4. kitabında yer alan hususların, kurulması halinde Denizcilik İhtisas Mahkemesinde görülmesi gerektiği açık yasa hükmüdür.

Somut olayda; TTY'nin sicile kayda ilişkin 831. maddesi mülkiyet ve diğer ayni haklara ilişkin TTY'nin 866. ve 867. maddelerinin uygulanması gerektiğinden, bu maddelerin de aynı yasanın 4. kitabında yer aldığı anlaşılmakla, görevli mahkeme Denizcilik İhtisas Mahkemesidir.

SONUÇ : Yukarıda belirtilen nedenlerle; HYUY'nin 25. ve 26. maddeleri gereğince İstanbul Denizcilik İhtisas Mahkemesinin ( YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE ) 25.4.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

4. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/138

K. 2003/706

T. 23.1.2003

• KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ (Desteğin Elektrik Arızasının Tamiri Sırasında Meydana Gelen Kazada Ölmesi Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat Davası - Çözüm Yerinin Adli Yargı Olduğu)

• HAKSIZ EYLEM NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI (Kamu İktisadi Teşebbüsünde Çalışan Desteğin Elektrik Arızasının Tamiri Sırasında Meydana Gelen Kazada Ölmesi - Çözüm Yerinin Adli Yargı Olduğu)

• GÖREVLİ YARGI YERİ (Kamu İktisadi Teşebbüsünde Çalışan Desteğin Elektrik Arızasının Tamiri Sırasında Meydana Gelen Kazada Ölmesi Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat Davası - Çözüm Yerinin Adli Yargı Olduğu)

• TACİR SIFATI (Kamu İktisadi Teşebbüsü - Haksız Eylem Nedeniyle Tazminat Davası/Görevli Yargı Yeri)

KHK-233/m.2,4,5

6762/m.18/1

ÖZET : Davacıların, davalı kurumda çalışan desteklerinin gerekli iş güvenliği önlemleri alınmadığından elektrik arızasının tamiri sırasında meydana gelen kazada ölmesi nedeniyle davalı T ... Telekominikasyon A.Ş. aleyhine açtıkları maddi ve manevi tazminat davasının çözüm yeri adli yargıdır.

DAVA : Davacı Fadime vs. vekili avukat Fethi tarafından, davalı T ... Telekomünikasyon A.Ş aleyhine 25.02.2000 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; yargı yolu bakımından dava dilekçesinin reddine dair verilen 14.05.2002 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, haksız eylem nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Davacılar davalı kurumda çalışan desteklerinin gerekli iş güvenliği önlemleri alınmadığından elektrik arızasının tamiri sırasında meydana gelen kazada ölmesi nedeniyle maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuşlar, yerel mahkemece davalı T ... Telekomünikasyon A.Ş. hakkındaki davaya idari yargı yerinde bakılacağı gerekçesiyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiştir.

Doğru bir sonuca varılabilmesi için somut olaya hangi, hukuk kurallarının uygulanacağının tespiti bakımından öncelikle T ... Telekomünikasyon A.Ş.'nin hukuki statüsünün irdelenmesi gerekir.

Resmi Gazetenin 14.12.1984 gün ve 18435 sayılı mükerrer sayısında yayınlanan ve ceza hükümleri hariç yayınlandığı tarihte yürürlüğe giren Kamu İktisadi Teşebbüsleri hakkında 233 sayılı KHK'nin 2/1. maddesi uyarınca Kamu iktisadi Teşebbüsleri terimi, İktisadi Devlet Teşekkülü ile Kamu iktisadi Kuruluşlarını ifade eder. Bu yasal düzenlemeye göre İktisadi Devlet Teşekkülü, sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan kamu iktisadi teşebbüsleridir. Kamu iktisadi kuruluşu ise, sermayesinin tamamı devlete ait olup, tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu hizmet dolayısıyla ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan kamu iktisadi teşebbüsüdür.

TK.'nun 18/1 maddesine göre "ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler, kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere" kurulan teşekküllerin tacir sıfatını taşıyıp taşımadıklarının incelenmesine gelince; Ticaret Yasasında sözü edilen teşebbüslerin, yukarıda anılan kamu iktisadi kuruluşu ve kamu iktisadi teşebbüsü olduğu kabul edilmektedir. 233 sayılı KHK. 2/1. maddesinde, kamu iktisadi kuruluşu ve kamu iktisadi teşebbüsleri deyiminin, yukarıda anıldığı gibi iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşunun ortak adı olduğu ifade edilmiştir. Tüzel kişiliğe sahip olarak kurulan (KHK/233 md 4/1) bu teşebbüsler 233 sayılı KHK ile saklı tutulan konular dışında özel hukuk hükümlerine tabidir (233/4-2) . Bunlar belli ölçüde de olsa da mali açıdan özerk kuruluşlar olup, Genel Muhasebe Kanunu, Devlet ihale Kanunu ve Sayıştay'ın denetimine bağlı değildir (233 m 4/3) . Kamu iktisadi Teşebbüsünün tacir sıfatını kazanması için iki koşuldan birinin yerine getirilmesi yeterlidir. Buna göre, kuruluş yasaları uyarına özel hukuk hükümlerine göre yöneltilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere kurulmak gerekir. Gerek 4502 sayılı Yasa, gerek 233 sayılı KHK, TK 18/1 maddesine uygun düzenlemeler getirmiştir. 233 sayılı KHK.nın 4/2 maddesine göre kamu iktisadi teşebbüsleri, 233 sayılı KHK de belirtilen konular dışında özel hukuk hükümlerine bağlıdır. 233 sayılı KHK.nin 5. maddesi uyarınca çıkarılan iktisadi devlet teşebbüsleri ve kamu iktisadi kuruluşlarının ana statülerinde bulunan özel hukuk hükümlerine göre işletilmek üzere kuruldukları belirtilmektedir. Bir kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sayılabilmesi için ticari şekilde işletilmek üzere kurulması da yeterlidir.

Somut olayımızın konusunu teşkil eden kamu iktisadi kuruluşları tarif edilirken 233 sayılı KHK.nın 2/3 maddesinde bunların kendilerine verilen görev ve kamu hizmetlerini ekonomik ve sosyal gereklere uygun olarak verimlilik ilkesi doğrultusunda yürütecekleri açıklanmıştır. Kamu iktisadi kuruluşları tekel mahiyetinde hizmet üretmek ve pazarlamak amacıyla (KHK 2/3) kuruldukları için üretim ve pazarlama faaliyetleri sırasında kar elde edecekleri açıktır. Kamu iktisadi kuruluşlarının özel hukuk hükümlerine tabi olacakları hükmü yanında bunların iktisadi devlet teşebbüsleri gibi mal ve hizmet pazarlarken sosyal amaç yanında verimlilik ilkesi doğrultusunda kar amaçladıkları açıktır. Bu durumda hizmet ve faaliyet sırasında ticari şirketlerin amacı olan verimlilik ilkesi doğrultusunda çalışan, işlerinin hacim ve mahiyeti itibariyle ticari muhasebe tutan, ticari müessese şeklinde çalışan kamu iktisadi kuruluşlarının bu faliyetleri nedeniyle tacir sayılmaları gerekir.

Gerçekten idari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak tam yargı davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir, İdari eylem, kamu idare ve kurumlarının kamu görevlerine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir, idari nitelik taşıyan yasalara dayanılarak yapılanlar idari işlemlerdir, idarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücünü (kamu otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir. Kamu tüzel kişilerinin kamu hizmetlerine ilişkin olmakla beraber özel hukuk kuralları altında, özel hukuk tüzel kişisi gibi yaptığı eylem ve işlemleri, özel hukuk alanına ilişkin olduğundan bunlar idari eylem ve işlem olarak nitelendirilemez. Kamu idare ve kurumlarının kamu otoritesinin (egemenlik hakkının) bir temsilcisi olarak yaptığı faaliyetlerinde veya ondan kaynaklanan eylemlerinde hizmet unsuru söz konusu olduğu halde, kamu tüzel kişilerinin özel hukuk tüzel kişisi olarak yürüttüğü hizmetlere ilişkin faaliyetleri sırasında meydana gelen zararlardan ötürü, ilgili kamu tüzel kişisinin sorumluluğu özel hukuk hükümleri ve ilkeleri uyarınca belirlenmesi gerekir.

Tüm bu açıklamaların ışığında uyuşmazlığın çözüm yerinin adli yargı yeri olduğu sonucuna varıldığından yerel mahkemenin kararının bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 23.01.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2001/13-1026

K. 2001/765

T. 7.11.2001

• GÖREVLİ MAHKEME ( Kanuni Yükümlülüklerini Yerine Getirmeyen Yönetim Kurulu ve Şirket Müdürlerine Karşı Açılan Tazminat Davasında )

• ŞİRKET MÜDÜRÜ VE YÖNETİM KURULU ÜYELERİNE KARŞI AÇILAN TAZMİNAT DAVASI ( Görevli Mahkeme )

• TAZMİNAT DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME ( Şirketi Zarara Uğratan Müdür ve Yönetim Kurulu Üyeleri Aleyhine Açılan )

5521/m.1

6762/m.4,5,21,319,336,342

ÖZET : Dava, kanun veya ana sözleşmeden doğan yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmeyen ve şirketin zararına neden olan şirket yönetim kurulu üyesi, şirket müdürü ve onların eylemine katılan diğer davalılardan, oluşan zararın tahsili talebine ilişkindir. Uyuşmazlık, asliye ticaret mahkemesinin mi yoksa iş mahkemesinin mi görevli olduğu noktasında toplanmaktadır. Bir uyuşmazlığın iş mahkemesinde görülebilmesi için tarafların işçi ve işveren olması ve uyuşmazlığın iş kanunlarından kaynaklanmış olması gerekir.

Somut olayda, davacı şirket yönetim kurulu başkanı ve murahhas üyesi ile şirket müdürünün satım akdinde gerekli özeni göstermeyerek şirketi zarara uğrattıkları iddia edilmektedir. Uyuşmazlık, yönetici ve şirket müdürünün sorumluluğu ile ilgili hukuk davasıdır. Yönetim kurulu üyesi ve şirket müdürünün sorumluluğu Ticaret Kanununda düzenlenmiştir. Bu nedenle sözkonusu dava mutlak ticari dava olup görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesidir.

DAVA : Taraflar arasındaki "istirdat ve bakiye semen alacağı" davasından dolayı yapılan .yargılama sonunda; İstanbul Asliye 8. Ticaret Mahkemesince davanın reddine, karşı davanın kabulüne dair verilen 21.10.1999 gün ve 1996/1160 E- 1999/1259 K. sayılı kararın incelenmesi davacı-karşı davalı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 25.5.2000 gün ve 2000/4617-5158 sayılı ilami ile; ( ...Taraflar arasındaki ilişki hizmet sözleşmesine dayanmaktadır. Bu gibi hizmet sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklara ilişkin davaların İş Mahkemelerinde görülmesi 1475 ve 5521 sayılı Kanunların 1. maddeleri hükümleri gereğidir. İstanbul'da ayrıca İş Mahkemesi bulunduğuna göre bu husus gözetilerek dava dilekçesinin görev yönünden reddi gerekirken mahkemece işin esasına girişilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, kanun veya ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen ve böylece şirketin zarar görmesine neden olan şirket yönetim kurulu üyesi, şirket müdürü ve onların eylemine katılan diğer davalılardan, oluşan şirket zararının tahsili ile şirkete verilmesi, karşı dava ise bakiye semen alacağı ödenmediğinden bunun davacı, karşı davalı şirketten tahsiline ilişkindir.

Yerel mahkemece, asıl davanın reddine karşı davanın kabulüne ilişkin olarak kurulan hüküm, özel dairece yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmuştur. Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, görev konusunda bulunmaktadır.

Somut olayın irdelenmesinden önce davada yer alan bazı kişilerin statülerinin inclenmesi gerekir. V İnşaat Restorasyon ve Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu'nun 3.6.1994 gün 1994/6 sayılı kararı ile Yönetim Kurulu Başkanı V K.'un bu sıfatına ilaveten murahhas üye ve genel müdür olarak görevlendirildiği ve tek imza ile şirketi temsil ve ilzama yetkili kılındığı anlaşılmaktadır. Diğer davalı Abdülkadir'in 6.6.1996 tarihli ifade tutanağı ve mahkemeye verdiği savunma dilekçesindeki kabulüne göre, adı geçenin bu satım akdinden önce davacı şirkete girdiği ve imzaya yetkili genel koordinatör, şirket Genel Müdür Yardımcısı bulunduğu dosyadaki bilgi ve belgeler ile sabit olmaktadır. Diğer davalı Fahrettin'in, A. Ticaret Firmasının yetkilisi bulunduğu, satım akdinde diğer davalılarla birlikte hareket etmek suretiyle, şirketi zarara uğrattığı iddiası ile, hakkında bu davanın açıldığı dava dilekçesi münderecatından anlaşılmaktadır.

T.K.'nun 319. maddesi uyarınca Ana Sözleşmede mevcut düzenlemeye göre Yönetim işlerinin hepsinin veya bir kısmının yönetim kurulu Başkan ve üyelerinden birine murahhas üye sıfatıyla bırakılması mümkündür. Aynı yasanın 342. maddesi, ortaklık işlerinin dış ilişkide icrasıyla görevli müdürlerin tayinine izin vermiştir. Bunlar T.K. 319. maddede düzenlenen murahhas müdürlerden farklıdır. Murahhas müdür tayini, Ana sözleşmede buna izin veren bir hüküm bulunmasına bağlı olduğu halde, icra organı olan müdürlerin tayin edilebilmesi için ana sözleşmede bir hükmün bulunmasına gerek bulunmamaktadır. Bu tür müdürlerin ortaklardan, yönetim kurulu üyelerinden veya üçüncü kişilerden tayin edilmesi mümkündür. Müdürler ortaklığın günlük işlerini görürler. Müdür tayini, ortaklık ile müdür arasında düzenlenen bir sözleşmeye dayanır. Uygulamada çoğunlukla sözleşmenin bir hizmet sözleşmesi olduğu görülür.

Yönetim Kurulu üyeleri, kanun ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmedikleri takdirde bu yüzden oluşan zararlardan dolayı ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludurlar ( Bkz. T.K. 308, 336, 338, 339, 346 md. ). Sorumluluk davası olarak anılan bu davanın kendine özgü şartlan vardır. Sorumluluk davasında asıl dava hakkına sahip kişi ortaklığın kendi dir. Ortaklığın dava açabilmesi için Genel Kurul'un bu yolda karar alması gerekir ( TK. 341 ). Sorumluluk açısından müdürler de, yönetim kunılu üyelerinin sorumluluğunu düzenleyen hükümlere tabidir. ( TTK. 342 ) Aynen Yönetim Kurulu üyel gibi, görevlerini ifa sırasında kusurlu ve özensiz davranışlarıyla ortaklığa verdikleri zararlar nedeniyle ortaklığa ve alacaklılara karşı sonımludurlar. ( Bkz. Poray / Tekinalp / Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku 8. Bası sh. 342, 327 vd. )

Bu genel açıklamadan sonra davaya genel mahkeme olan bu işle görevli Asliye Ticaret Mahkemesi mi yoksa Özel mahiyette olan iş Mahkemesi mi bakacaktır sorununun çözümlenmesi gerekir.

Ticaret Mahkemelerinin iş sahası ve hangi davalara bakacağı TTK. 5. maddesin de belirtilmiştir, bu maddeye göre "Aksine hüküm olmadıkça, dava olunan şeyin değerine göre Asliye Hukuk veya Sulh Hukuk Mahkemesi ticari davalara dahi bakmakla vazifelidir. Şu kadar ki; bir yerde Ticaret Mahkemesi varsa Asliye Hukuk mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu kanunun 4'üncü maddesi hükmünce ticari sayılan davalarla, hususi hükümler uyarınca Ticaret Mahkemesinde görülecek diğer işlere Ticaret Mahkemesinde bakılır." hükmünü getirmiştir. TK.'nun 4'üncü maddesi hangi davaların ticari dava olarak kabul edildiğini göstermiştir. Bu madde ye göre "TK. 21. maddenin birinci fıkrası gereğince her iki taraf için ticari sayılan hususlardan doğan hukuk davaları ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın:

1- Bu kanunda,

2- Medeni Kanunun, rehin mukabilinde ikraz ile meşgul olanlar hakkındaki 876 ila 883'ncü maddelerinden,

3- Borçlar Kanununun, bir işletmesinin satılması veya diğeriyle birleştirilmesi hakkındaki 179 ve 180, rekabet memnuiyetine dair 348 ve 352, nesir mukavelesi hakkındaki 372 ila 385, itibar mektubu ve itibar emri hakkındaki 399 ile 403, komisyona dair 416 ila 429, ticari mümessiller ve diğer ticari vekiller hakkındaki 449 ila 456; havale hakkındaki 457 ila 462, vedia hakkındaki 463 ila 482 maddelerinde;

4- Alameti farika, ihtira berati ve Telif hakkına müteallik mevzuatta;

5- Bu Kanunun 135 maddesinde yazılı ticarete mahsus yerler hakkındaki hükümlerde;

6- Bankalar ve ödünç para verme işleri kanunlarında tanzim olunan hususlardan doğan, hukuk davalan ticari dava sayılır. Şu kadar ki; herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve telif hakkından doğan davalar bundan müstesnadır." Diyerek ticari davaları açık bir şekilde belirtmiştir. Yasada anılan davalara mutlak ticari dava denilmektedir. Ticaret Yasasının 4'üncü maddesinde sayılan mutlak ticari davalar yanında bazı özel yasalarda da mutlak ticari davalar düzenlenmiş olup, bunlar da tarafların sıfatına ve ticari işletmeye ilişkin bulunmasa bile ticaret mahkemesinde bakılacağı kararlaştırılmıştır. Örneğin 1163 sayılı yasanın 99 maddesi, 1447 sayılı Ticari İşletme Rehni Kanununun 22. maddesi, 3226 sayılı yasanın 31'inci, İİK.'nun 154, 182, 296 maddelerinden doğan davalar da mutlak ticari dava sayılır.

Nisbi Ticari davalara gelince, bir davanın bu tür bir dava sayılabilmesi için a ) Her iki tarafın tacir olması, b ) Uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olması gerekir.

Aynca bu iki unsurun bir arada bulunması zorunludur.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1. maddesi ve 29/6/1960 tarih 1960/113- 15 sayılı YİBK. kararında, İş Mahkemelerinin, işçi sayılan kimselerle ( kanunun değiştirilen 2'nci maddesinin C, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç ) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların bu mahkemelerde çözümleneceği açıklanmıştır. Bu mahkemeler aynca 5018 sayılı Kanunun 4'ncü maddesinin ( E ) fıkrasına göre sendikaların açacaklan ve bu sıfatla aleyhine açılacak hukuk davalarına işçi sigortaları Kunımu ile sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara da bakar. Özel yasalardaki özel düzenlemeler nedeniyle 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, Toplu İş Sözleşmessi, Grev ve Lokavt Kanunu, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, 854 sayılı Deniz İş Kanunu, 1479 sayılı Bağ-Kur Yasasından doğan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerincde çözümlenir.

5521 sayılı Yasa hükmüne göre bir uyuşmazlığın İş mahkemesinde görülebilmesi için tarafların İş Kanununa göre işçi, işveren olması ve uyuşmazlığın İş Kanunundan veya yukarıda yazılı kanunlardan doğan hukuki uyuşmazlık olması gerekir.

Somut olaya gelince; davacı karşı davalı V İnşaat - Restorasyon ve Ticaret A.Ş., Kazakistan'da üstlenmiş olduğu bir işle ilgili olarak gerekli olan E. N. A. Ticarret Firmasından satın alınması nedeniyle, davacı şirket yönetim kurulu başkanı ve Murahhas Üyesi V. K. ve şirket müdürü Abdülkadir'in satım akdinde gerekli özeni göstermiyerek şirketi zarara uğrattıklarından dolayı bu k:işilere karşı T.K. 336. maddesi uyarınca açılmış sorumluluk davasıdır. Davalı Fahrettin ( A. Ticaret yetkilisi ) sıfatı ile satım akdinde, şirket yetkilileriyle birlikte hareket ederek şirketi zarara uğrattığı iddia edilmiştir.

Görüldüğü gibi uyuşmazlık TTK.'nun 336 vd. maddelerinde gösterilen yöneticci ve şirket müdürünün sorumluluğu ile ilgili hukuk davasıdır. Uyuşmazlık Abdülkadir ile onu çalıştıran şirket arasındaki hizmet akdinden, İş Kanunundan doğan bir uyuşmazlık değildir. Yönetim Kurulu Üyesi ve şirket müdürünün birlikte sorumluluğu TK.'da özel olarak düzenlenmiştir. O halde TK. 4/1. madde uyarınca mutlak ticari davadır. TK. 5'nci maddesi uyarınca bu davalara o yerde Ticaret Mahkemesi varsaa, bu mahkemenin bakması yasa buyruğudur. Bu durumda yerel mahkemenin davada Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli bulunduğuna ilişk:in direnme kararı usul ve yasaya uygun bulunmaktadır. Ne var ki Özel Dairece esasa ilişkin temyiz itirazlan incelenmediğinden dosya Özel Dairesine gönderilmelidir.

SONUÇ : Yukarıda belirtilen gerekçeye göre, işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 13. HUKUK DAİRESİNE, gönderilmesinee, 7.11.2001 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2003/9-82

K. 2003/65

T. 5.2.2003

• BANKA MÜDÜRÜ VE ÇALIŞANLARINA KARŞI AÇILAN SORUMLULUK DAVASI ( Görevli Mahkeme - İhtiyari Dava Arkadaşlığı ve Davaların Birleştirilmesi )

• SORUMLULUK DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME ( Banka Müdürüyle Bazı Çalışanlarına Karşı Açılan - İhtiyari Dava Arkadaşlığı ve Davaların Birleştirilmesi )

• İHTİYARİ DAVA ARKADAŞLIĞI VE DAVALARIN BİRLEŞTİRİLMESİ - GÖREVLİ MAHKEME ( Bankayı Zarara Uğratan Müdür ve Çalışanlara Karşı Açılan Sorumluluk Davasında )

• GÖREVLİ MAHKEME ( Banka Müdürü ve Çalışanlarına Karşı Bankayı Zarara Uğratmaktan Dolayı Açılan Sorumluluk Davasında )

• USULSÜZ KREDİ VEREREK BANKAYI ZARARA UĞRATAN BANKA MÜDÜRÜ VE ÇALIŞANLARI ( Sorumluluk Davasında Görevli Mahkeme - İhtiyari Dava Arkadaşlığı ve Davaların Birleştirilmesi )

• DAVALARIN BİRLEŞTİRİLMESİ ( Usulsüz Kredi Vererek Bankayı Zarara Uğratan Müdür ve Çalışanlara Karşı Açılan Sorumluluk Davası )

• BANKAYI ZARARA UĞRATAN BANKA MÜDÜRÜNE KARŞI AÇILAN SORUMLULUK DAVASI ( Görevli Mahkeme )

• HİZMET AKDİYLE ÇALIŞAN BANKA MÜDÜRÜNÜN USULSÜZ KREDİ VEREREK BANKAYI ZARARA UĞRATMASI ( Sorumluluk Davasında Görevli Mahkeme )

6762/m.5,21,320,336,341,342

1475/m.13

5521/m.1

1086/m.45

ÖZET : Dava, banka Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi olan davalının bankacılık usul ve esaslarına aykırı olarak bankayı zarara uğrattığı iddiası ile TTK.nun 336 vd. maddeleri uyarınca açılan sorumluluk davasıdır. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık ise, Davaya bakma görevinin İş Mahkemesine mi, yoksa Asliye Ticaret Mahkemesine mi ait olduğu noktasında toplanmaktadır. Müdür tayini ortaklık ile müdür arasında bir sözleşmeye dayanır. Müdür ve çalışanları Yönetim Kurulu tayin etse bile sözleşme müdür ile ortaklık arasında meydana gelir. Sorumluluk açısından müdürler de Yönetim Kurulu üyelerinin sorumluluğunu düzenleyen hükümlere tabidir ( TTK.342 ). Zorunlu dava arkadaşlığı ilke olarak kanunlarda özel olarak düzenlenmiştir. Gerek maddi bakımdan gerek şekli bakımdan birden fazla kişinin birlikte dava açması veya dava edilmesi zorunlu değilse, dava arkadaşlığı mecburi değildir. Uygulamada HUMK.nun 43/11.maddesi, kaynak kanun olan Neuchatel Kanunu gibi yorumlanarak ""benzer dava nedeni"" bulunması halinde seçimlik ( ihtiyari ) dava arkadaşlığının söz konusu olacağı ve TTK.nun 342.maddesi gözönünde tutulduğunda müdürler ve diğer çalışanlar hakkındaki davaların da aradaki bağlantı nedeniyle Ticaret Mahkemesinde birleştirilip görülmesi mümkün olacaktır.

DAVA : Taraflar arasındaki ""alacak"" .davasından dolayı yapılan -yargılama sonunda; İzmir 3.1ş Mahkemesi'nce mahkemenin görevsizliğine dair verilen 1.2.2002 gün ve 2002/192-44 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9.Hukuk Dairesi'nin 4.3.2002 gün ve 4005-3219 sayılı ilamıyla; ( ....Davacı işveren banka genel müdür ve aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olan davalı ile birlikte, banka ile hizmet akü ilişkisi içinde çalışan ve usulsüz ve mevzuata aykırı kredi verilmesinde müşterek sorumluluklarının bulunduğunu iddia ettiği 8 kişi hakkında zararının tazmini istemiyle dava açmıştır.

Mahkemece, davalı hakkındaki dava tefrik edilmiş ve TTK. 341. ve 342. maddeleri gereğince açılan sorumluluk davasında TTK.nın ilgili hükümlerinin uygulanmasının gerekeceği, niteliği itibariyle davanın Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerektiği gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, davalının bankada hizmet aktine dayalı olarak genel müdür sıfatı ile görev yaptığı ve aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olduğu, usulsüz ve mevzuata aykırı kredi verilmesi ile ilgili bir kişinin banka çalışanı ile birlikte sorumlu tutulduğu anlaşılmaktadır. Davalının aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olması ve sorumluluk bakımından TTK hükümlerine tabi bulunması, aradaki hizmet akti ilişkisini ortadan kaldırmaz. Kaldı ki işçi ile birlikte aynı olaydan sorumlu oldukları ileri sürülen kişiler hakkındaki davalarında iş mahkemesinde görülmesi gerektiği gerek öğretide ve gerek Dairemizin yerleşik karadan ile kabul edilmektedir. Belirtilen maddi ve hukuksal olgulara göre davalı hakkındaki uyuşmazlığın jş mahkemesinde çözümlenmesi gerekir. Mahkemece yazılı şekilde ayırma ve bilahare görevsizlik karan verilmesi hatalıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, banka Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi olan davalının bankacılık usul ve esaslarına aykırı olarak bankayı zarara uğrattığı iddiası ile TTK.nun 336 vd. maddeleri uyarınca açılan sorumluluk davasıdır.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Davaya bakma görevinin İş Mahkemesine mi, yoksa Asliye Ticaret Mahkemesine mi ait olduğu noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.

Somut olayın irdelenmesinden önce davada yer alan kişinin statüsünün irdelenmesi gerekir.

Davalı Nazım Dörtbudak'ın bankanın Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi olduğu, hizmet sözleşmesinin 1475 sayılı İş Kanunun 13. maddesine göre fesh edilip kendisine kıdem ve ihbar tazminatı ödendiği, esasen bu konuda yerel mahkeme ile Yargıtay Özel Dairesi arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Yürürlükten kalkan 3182 sayılı Bankalar Kanunu'nun 22 nci maddesinde özel olarak Yönetim kurulu Başkan ve Üyelerinin banka sermayesinin % 1 ini temsil eden hisse senedine sahip olmaları ( azami 2 milyar TL; ve bu hisse senetlerine Merkez Bankasına tevdi yükümlülüğü öngördüğü halde, 18/6/1999 gün ve 4339 sayılı Bankalar Kanunda bu hükme yer verilmemiş olup Anonim Şirket şeklinde kurulan bankaların TTK.nün 313.maddedeki yükümlüğe tabi olacakları belirtilmiştir. Banka yönetim kurulu üyeleri itibarı kıymetleri esas sermayenin en az -yüzde birine muaddil miktarda hisse senedi alacakları ve 3182 sayılı Kanundan farklı olarak Merkez Bankasına değil bankaya tevdi edilecekleri belirtilmiş ve yönetim kurulunun muvafakati ile bir üçüncü kişi tarafından da bu hisse senetlerinin bankaya rehnedilebileceği kabul edilmiştir. Somut olayı irdelerken davalının statüsünün sadece bir hizmet akdi ilişkisi olmadığı, onun yanında Bankalar Kanunundaki özel statüsünün de gözönünde bulundurulması gerekir.

İlke olarak Banka Yönetim Kurulu Üyeleri ile banka tüzel kişiliği arasındaki hukuki ilişkisi vekalet akdine dayanmaktadır. ( Prof. Dr. Seza reisoğlu Bankalar Kanunu Şerhi Ank. 2002 sh.228 vd, Prof.Dr.İbrahim Kaplan Banka Sözleşmeleri Ank. 1996 sh.300 )

Yargıtay, Yönetim Kurulu Üyeleri ile şirket ( banka ) arasında bir hizmet akdi bulunmadığını, en azından şirket ( Banka ) Genel Müdürü iken, Yönetim Kurulu üyeliğine seçilen kişinin hizmet akdi ilişkisinin; sona erdiğini kabul etmiştir. ( Bkz. Yargıtay 11.H.D. 15/9/1993 gün 3083/3773, Gönen Eriş Ticari İşletme ve Şirketler 1992 sh.1004, Yargıtay 9.H.D. 23/3/1989 gün. E; 88/13629 K:89/2707 Yargıtay Kararları Dergisi Eylül 1989 sh.1268, aynı şekilde Yargıtay 11.H.D. 24/11/1981 gün E:475 K:5019 Bk. Age. Kaplan Banka Sözleşmeleri Sh: 301 ).

Genel olarak yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu TTK.320 ve TTK.336,maddelerine göre belirlenir. Banka Yönetim Kurulu Üyeleri ile Banka arasında bir vekalet akdi ilişkisi bulunduğundan üyelerin bankaya karşı vekil gibi sorumlu olmaları doğaldır. Ayrıca TTK.320; madde sorumluluğu yanında aynı Kanunun 336.maddesinde sayılan hallerde banka yönetim; kurulu üyeleri gerek bankaya, gerek münferit pay sahiplerine ve banka alacaklılarına karşı müteselsil sorumlulukları vardır. Yine Banka Yönetim Kurulu Üyeleri hakkında, Anonim Şirketler Yönetim Kurulu üyeleri gibi dava açılabilmesinin ön koşulu TTK nun 341.maddesi uyarınca Banka Genel Kurulunun karar alması şartına bağlanmıştır.

Kanun koyucu banka yönetim kurulu üyeleri hakkında özel düzenleme yapmıştır. 4491 sayılı Kanun ile değişik 4389 sayılı Kanunun 17.maddesine göre, Bankanın Yönetim Kurulu Üyeleri.vs. kanuna aykırı karar ve işlemleri ile bankanın iflasına neden olmuşlarsa, fonun talebi üzerine şahsen iflaslarına karar verilebilecektir. Kuşkusuz Kanuna aykırı karar ve işlemler, bu kararların alındığı ve işlemlerin yapıldığı tarihte yürürlükte olan kanunlara göre belirlenecektir.

İlke olarak öncelikle alacağın niteliğine göre görevli yargı yeri belirlenecek ve ondan sonra görevli mahkeme işin esasına girecektir.

Bu genel açıklamalardan sonra bu uyuşmazlığa hangi mahkemenin bakacağının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

TTK nun 5. maddesinde, aksine hüküm olmadıkça, dava olunan şeyin değerine göre, Aliye Hukuk veya Sulh Hukuk Mahkemesi ticari davalara dahi bakmakla görevlidir. Şu kadar ki; bir yerde Ticaret Mahkemesi varsa Aliye Hukuk Mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu kanunun 4 ncü maddesi hükmünce ticari sayılan davalarla, Hususi hükümler uyarınca Ticaret Mahkemesinde görülecek diğer işlere Ticaret Mahkemesinde bakılır, hükmünü getirmiştir.

Bu maddeye göre ""TTK. 21. maddesinin birinci fıkrası gereğince her iki taraf için ticari sayılan hususlardan doğan hukuk davaları ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;

1-Bu kanunda ( TTK. da )

2-Medeni Kanun'un Rehin Mukabilinde İkraz ile Meşgul Olanlar Hakkındaki 876 ila 883,maddelerinde,

3-Borçlar Kanunu'nun bir işletmenin satılması veya diğeriyle birleştirilmesi hakkındaki.179 ve 180, Rekabet memnuniyetine dair 348 ve-352; Meşir Muhavelesi Hakkındaki 372 ila 385, İtibar Mektubu ye İtibar Emri Hakkındaki 399 ile 403, Komisyona dair"" 416 ila 429, Ticaret Mümessiller ve diğer Ticari Vekiller Hakkındaki 449 ila 456, Havale Hakkındaki 457 ila 462, Vedia hakkındaki 463 ila 482 . maddelerinde,

4-Alameti Farika, İhtira Beratı ve Telif Hakkına Müteallik Mevzuatta,

5-Bu kanunun 135.maddesinde yazılı ticarete mahsus yerler hakkındaki hususi hükümlerde,

6-Bankalar ve Ödünç Para Verme İşleri Kanunlarında tanzim olunan hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır.

Kanunda sayılan bu davalara mutlak ticari dava denilir. Kanun da gösterilen bu ticari davalar dışında tarafların sıfatına ve uyuşmazlık ticari işletmeye ilişkin bulunmasa bile 1163 sayılı Yaşanır 99.maddesi, Ticari işletme Rehini Kanunu'nun 22.maddesi, 3226 sayılı Kanunun 31., İİK.nun 154, 182. 296.maddelerinden doğan davalar da mutlak ticari dava sayılmaktadır.

Mutlak Ticari davalar yanında Nisbi Ticari davalar da mevcuttur. Bir davanın Nisbi Ticari dava sayılabilmesi için a )Her iki tarafın tacir olması, b )Uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olması ve her iki unsurun birlikte bulunması gerekmektedir.

Yukarıda anlatılanlar dikkate alındığında, taraflar arasındaki uyuşmazlığın temelinin TTK. da düzenlenen ( TTK.nun 320 ve 336 ) ve Bankalar Kanunda öngörülen Yönetim Kurulu Üyelerinin sorumluluğu ile ilgili bulunduğu ve mutlak ticari davalardan olduğu ve bu tür davaların Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerektiği sonucuna varılmalıdır.

Olayı 5521 sayılı iş Mahkemeleri Kanunu bakımından incelediğimizde; 5521 sayılı İş Mahkemeleri, Kanunu'nun 1.maddesi ve 29/6/1960 gün 1960/13-15 sayılı YİBK.da, İş Mahkemelerinin, işçi sayılan kimselerle ( Kanunun değiştirilen 2 nci maddesinin C, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç ) işveren veya işveren vekilleri arasında İŞ AKDİNDEN veya İŞ KANUNU'NA dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların bu mahkemelerde çözümleneceği açıklanmıştır. Bu mahkemeler ayrıca, 5018 sayılı Kanunun 4/E fıkrasına göre sendikaların açacakları ve bu sıfatla aleyhine açılacak hukuk davalarına İşçi Sigortaları Kurumu ile Sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara bakacaktır. Özel Kanunlardaki özel düzenlemeler nedeniyle 2821 sayılı Sendikalar Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, 854 sayılı Deniz İş Kanunu, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunundan doğan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde çözümlenir.

5521 sayılı Kanun uyarınca bir uyuşmazlığın İş mahkemesinde görülebilmesi için işçi sayılan kişilerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlığın bulunması gerekir.

Somut olayda, yanlar arasındaki uyuşmazlık hizmet akdinden doğan bir hak uyuşmazlığı olmayıp tamamen bunun dışında TTK. ve Bankalar Kanunu'ndan ""doğan yönetim kurulu ""üyesinin hukuki sorumluluk davası olduğundan bu tür davaların İş Mahkemelerinde görülemeyeceği açıktır.

Kuruldaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler, davalı Yönetim Kurulu Üyesi ile bir kısım banka çalışanları aleyhine dava açıldığını, banka çalışanları hakkındaki davaya İş Mahkemesinde bakılmakta devam edildiğini, bağlantı nedeniyle Yönetim Kurulu Üyesi hakkında İş Mahkemesinde davanın görülmesi gerektiğini ileri sürmüşler ise de, çoğunluk aşağıdaki düşüncelerle azınlığın görüşüne katılmamıştır.

Davalı Nazım Dörtbudak dışındaki banka çalışanlarının TTK.nun 319 ve 342. maddesinde yazılı murahhas müdürlerden farklı olduktan, diğer davalıların bankanın günlük ( cari ) işlerini gördükleri tartışmasızdır. Müdür tayini ortaklık ile müdür arasında bir sözleşmeye dayanır. Müdür ve çalışanları Yönetim Kurulu tayin etse bile sözleşme müdür ile ortaklık arasında meydana gelir.

Sorumluluk açısından müdürler de Yönetim Kurulu üyelerinin sorumluluğunu düzenleyen hükümlere tabidir ( TTK.342 ). Zorunlu dava arkadaşlığı ilke olarak kanunlarda özel olarak düzenlenmiştir.

Gerek maddi bakımdan gerek şekli bakımdan birden fazla kişinin birlikte dava açması veya dava edilmesi zorunlu değilse, dava arkadaşlığı mecburi değildir.

Uygulamada HUMK.nun 43/11.maddesi, kaynak kanun olan Neuchatel Kanunu gibi yorumlanarak ""benzer dava nedeni"" bulunması halinde seçimlik ( ihtiyari ) dava arkadaşlığının söz konusu olacağı ve TTK.nun 342.maddesi gözönünde tutulduğunda müdürler ve diğer çalışanlar hakkındaki davaların da aradaki bağlantı nedeniyle Ticaret Mahkemesinde birleştirilip görülmesi mümkün olacaktır ( HUMK. M.45, IV C.1 )

Yukarıda açıklanan gerekçelerle direnme karan usul ve kanuna uygun bulunduğundan yerel mahkeme karan onanmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, 5.2.2003 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI :

Davacı banka Nazım Dörtbudak ve 8 arkadaşı aleyhine Alsancak Şubesi kanuni takip borçlusu Y... Tekstil Ürünleri İmalat, İthalat Dahili Ticaret Şirketine usulsüz kredi kullandırmaları sonucu iflas eden anılan şirket hakkındaki icra takibinin düştüğünü ve böylece bankanın 161.503.269.750.TL ana para, 564.966.327.417.TL faiz olmak üzere toplam 726.469.597.227.TL zarara uğratılması nedeniyle anılan miktarın sorumlulukları oranında tahsili için iş mahkemesine açılan davanın yargılaması sürerken ara kararıyla, davalı Nazım hakkındaki davanın ayrılmasına karar vermiştir. Daha sonra mahkeme tensiple, davalı Nazım'ın genel müdür ve yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle sorumluluk açısından Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olduğundan anılan yasanın 336, 341, 3 ve 4/1.maddeleri uyarınca banka yönetim kurulu üyeleri hakkındaki sorumluluk davasının mutlak ticari dava olduğu kabul edilerek, ticaret mahkemesinin görevli olduğu belirtilerek görevsizlik kararı verilmiş, 9.Hukuk-Dairesinin oy birliğiyle verdiği bozma kararına ""da"" aynı gerekçelerle direnilmiştir.

Davalı Nazım'ın banka ile yapılan hizmet sözleşmesi sonucu genel müdürlük görevine getirildiği uyuşmazlık dışı kalmaktadır. Gerçekten davalının hizmet sözleşmesinin 1475 sayılı İş Kanunu'nun 13.maddesine göre feshedilip kendisine ihbar ve kıdem tazminatı ödendiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Öte yandan davalının banka genel müdürü olması nedeniyle 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 9/1-a maddesi uyarınca yönetim kurulunun tabii üyesi bulunduğu da uyuşmazlık konusu değildir.

Davalı ile mecburi dava arkadaşı olan eski banka çalışanları, ( ceza davasında sanık olmayanlar dahil ) üstlerinden izin alınmadan bilgisayar ekranının açılmadığını, şube yetkisini aşan kredilerin genel müdür başkanlığında oluşturulan kredi komitesi tarafından değerlendirildiğini savunmuşlardır. Ayrıca Teftiş Kurulunun 26.7.1999 tarihli soruşturma raporuyla, Yönetim Kurulan ait olan yetkileri 3182 sayılı yürürlükten kalkan Bankalar Kanununu'nun 44/1.maddesine aykırı olarak yönetim kurulunun bilgisi olmadan kullanan davalı Nazım'ın 1475 sayılı İş Kanunu'nun 17/II.maddesi uyarınca hizmet sözleşmesinin feshedilmesi gerektiğinden bahisle bankanın, haksız olarak ödenen ihbar ve kıdem tazminatlarının geri alınmasına yönetim kurulunca karar verildiği, davalının yönetim kuruluna ait yetkileri aşarak-genel müdür sıfatıyla yaptığı işlemler sonucu bankayı zarara uğrattığı iddiasında bulunulduğu anlaşılmaktadır.

HUMK.m.43. ve 45. anlamında aralarında irtibat olduğundan davacısı, davalıları ve müddeabihi aynı olan ve davanın herbiri hakkında aynı sebepten doğması nedeniyle banka iş mahkemesine tek dava açmıştır. Yasal temelini BK.nun 321.maddesinde bulan, isçinin özen borcuna aykırılık nedeniyle işverene verdiği zararlardan sorumluluğu yönünden davacı banka, zararın sorumlulukları oranında müştereken ve müteselsilen tahsil istemiyle davalı ve arkadaşları aleyhine dava açmış bulunduğundan, mahkemece davaların bir gerekçe gösterilmeden ayrılması ve öncelikle hakkında İş Kanunu ve onda hüküm bulunmadığı hallerde Borçlar Kanunu'nun anılan hükmü uygulanacak olan davalı Nazım'ın sadece yönetim kurulu üyesiymiş gibi fona devredilen bankanın zararı konusunda ticaret mahkemesini görevli saymak hatalıdır. Gerçekten genel mahkemelerden olan ticaret mahkemesine göre özel mahkeme olan iş mahkemesinde zararın oluşumunda pay sahibi oldukları iddia edilen diğer işçiler hakkındaki açılan dava ile bu davanın birlikte görülmesi gerekirdi. Bu davanın diğer çalışanların davasından ayrılıp iş mahkemesince ticaret mahkemesinin görevli bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesine dair yerel mahkeme kararını usul ve yasaya aykırı bulduğundan Özel Daire bozma kararına uymayan yerel mahkeme kararının bozulması görüşüyle sayın çoğunluğun onama kararına katılamıyoruz.

9.Hukuk Dairesi Üyesi

O.Güven Çankaya

9.Hukuk Dairesi Üyesi

C.İlhan Günay

T.C.

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

E. 2002/940

K. 2002/4848

T. 16.5.2002

• TİCARİ DAVA NİTELİĞİNİN BULUNMAMASI ( Kooperatif İle Üyesi Arasındaki Aidat Borcunun Tahsili Amacıyla Girişilen İcra Takibine Vaki İtirazın İptali İstemi )

• AİDAT BORCU ( Kooperatif İle Üyesi Arasında Tahsili Amacıyla Girişilen İcra Takibine Vaki İtirazın İptali İstemi - Mutlak Ticari Dava Olmadığı )

• KOOPERATİF İLE ÜYESİ ARASINDAKİ AİDAT BORCU ( Tahsili Amacıyla Girişilen İcra Takibine Vaki İtirazın İptali İstemi - Mutlak Ticari Dava Olmadığı )

• İLK İTİRAZ ( İş Bölümü İtirazı/Kooperatifler Kanunundan Doğan Uyuşmazlıklar - Mahkemece Re'sen Gönderme Kararı Verilemeyeceği )

• İŞ BÖLÜMÜ İTİRAZI ( İlk İtirazlardan Olup Mahkemece Re'sen Gönderme Kararı Verilemeyeceği - Kooperatifler Kanunundan Doğan Uyuşmazlıklar )

• KOOPERATİFLER KANUNUNDAN DOĞAN UYUŞMAZLIKLAR ( İş Bölümü İtirazı Yapılmazsa Asliye Hukuk Mahkemesinde Görülebileceği )

1163/m.99

1086/m.193

6762/m.4, 5

ÖZET : Kooperatif ile üyesi arasındaki aidat borcunun tahsili amacıyla girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin dava, mutlak ticari dava değildir; işbölümü itirazı yapılmazsa 1163 sayılı Yasadan doğan uyuşmazlıklar, asliye hukuk mahkemesinde görülebilir. İşbölümü itirazı, on günlük cevap süresi içerisinde bildirilmesi gereken ilk itirazlardan olup mahkemece re'sen gönderme kararı verilemez.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada ( İzmir Asliye Birinci Hukuk Mahkemesi )'nce verilen 25.10.2001 tarih ve 2001/601-772 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, müvekkiline olan aidat borcunun tahsili için girişilen icra takibinin, davalının haksız itirazı sonucu durduğunu ileri sürerek itirazın iptalini ve %40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili duruşmalara katılmış ancak bir savunmada bulunmamıştır. Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, davanın kooperatif faaliyetlerine ilişkin olması sebebiyle Kooperatif Yasası geregince görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu, gerekçesiyle, dava dilekçesinin görev yönünden reddine, dosyanın talep halinde İzmir Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, kooperatif ile üyesi arasındaki aidat borcunun tahsili amacıyla girişilen icra takibine vaki itirazının iptali istemine ilişkindir. 1163 sayılı Yasanın 99. maddesinde bu kanunda düzenlenen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı belirtilmesine karşılık, bu tür davalar mutlak ticari dava değildir. Bu nedenle, iş bölümü itirazı yapılmazsa 1163 sayılı Yasadan doğan uyuşmazlıklar, asliye hukuk mahkemesinde görülebilir. Ayrıca iş bölümü itirazı, on günlük cevap süresi içerisinde bildirilmesi gereken ilk itirazdır. Mahkeme'ce re'sen gönderme kararı verilemez. Bu açıklamalar dikkate alındığında, Birinci Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı teknik anlamda bir gönderme kararı olmayıp, bir nevi HUMK.nun 193. maddesinin uygulanmasını gerektiren, temyizi kabil bir görevsizlik kararıdır. Bu itibarla, mahkemece, miktarı itibariyle davaya bakmaya görevli olduğu nazara alınarak uyuşmazlığın esası ile ilgili bir hüküm tesis edilmek gerekirken, 1163 sayılı Yasanın 99. maddesine yanlış anlam verilerek, bu madde dayanak gösterilmek suretiyle görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamış, hükmün bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı kooperatif yararına ( BOZULMASINA ), ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 16.5.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2004/4-636

K. 2004/637

T. 1.12.2004

• YAYIN YOLUYLA İŞLENEN HAKSIZ REKABETİN ÖNLENMESİ TALEBİ ( Tacir Olan Banka ile Yayın Kuruluşu Arasındaki Davanın Ticari Dava Niteliği ve Ticaret Mahkemesinin Görevli Olması - İşbölümü İlişkisine Dayalı Gönderme Kararının Kesin Olması/Gönderilen Mahkemece Davaya Bakılması Mecburiyeti )

• GÖNDERME KARARININ KESİN OLMASI VE DOSYANIN GÖNDERİLDİĞİ MAHKEMECE DAVAYA BAKILMASININ MECBURİ OLMASI ( Asliye Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri Arasındaki İlişkinin İşbölümü İlişkisi Niteliği )

• İŞBÖLÜMÜ İLİŞKİSİ ( Asliye Hukuk ve Asliye Ticaret Mahkemeleri Arasındaki İlişkinin Niteliği - Tacirler Arasındaki Yayın Yoluyla İşlenen Haksız Rekabetin Önlenmesi Davasında Verilen Gönderme Kararının Kesin Olması )

• TİCARİ İŞ NİTELİĞİ VE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLMASI ( Yayın Yoluyla Banka Aleyhine İşlenen Haksız Rekabetin Önlenmesi Davası - Asliye Hukuk Mahkemesinin Ticaret Mahkemesinin Görevli Olduğu Gerekçesiyle Verdiği Gönderme Kararının Kesin Olması/Ticaret Mahkemesi'nce Davaya Bakılmasının Mecburi Olması )

• BANKALAR VE FON TARAFINDAN AÇILAN HUKUK DAVALARINDA 1 NOLU ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLMASI ( Asliye Hukuk Mahkemesi'nin Verdiği Gönderme Kararının Kesin Olması ve Gönderilen Mahkemece Tekrar Gönderme Kararı Verilemeyeceği )

6762/m.5/3

4389/m.14/5-d

1086/m.7,27

ÖZET : Davacı banka, yayın kuruluşu aleyhine açtığı dava ile yapılan yayının hukuka aykırı olduğunun tespiti ile tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesini talep etmiştir. Tacir olan davacı bankanın, yine tacir olan davalı yayın kuruluşu aleyhine açtığı dava haksız eyleme dayalıdır. Tarafların sıfatı ve davanın niteliği gereği davaya bakacak mahkeme ticaret mahkemesidir. Ayrı ticaret mahkemesi bulunan yerlerdeki asliye hukuk mahkemeleri ile ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki kural olarak işbölümü ilişkisidir. Dava önce İstanbul Asliye 5. Hukuk Mahkemesi'ne açılmış; bu mahkemece dosya Bankalar Kanunu'nda değişiklik yapılmasına ilişkin 12.05.2001 kabul tarihli 4672 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 4389 Sayılı Kanunun 5 numaralı fıkrasına eklenen ( d ) bendi gereğince, bankalar ve fon tarafından açılacak hukuk davalarına ( 1 ) nolu asliye ticaret mahkemeleri tarafından bakılacağı şeklinde düzenleme yapıldığı ve davanın kanunun yürürlük tarihi olan 29.05.2001 tarihinden sonra açılmış olduğu gerekçesiyle, davaya bakmak görevinin İstanbul Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'ne ait olduğu belirtilerek bu mahkemeye gönderilmiştir. Somut olayda, asliye hukuk mahkemesinin verdiği karar işbölümü ayrımına ilişkin olup, gönderme kararı niteliğindedir ve TTK'nun 5/3 maddesi gereği kesindir. Gönderilen mahkemece, davaya bakılması usul kurallarının bir gereğidir. Kaldı ki bir davanın hukuki mahiyeti itibariyle mahkemenin İş sahasına girip girmediği yalnız ilk itiraz şeklinde taraflarca ileri sürülebilir.

DAVA : Taraflar arasındaki "Muarazanın Men'i-Tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'nce mahkemenin görevsizliğine dair verilen 14.11.2001 gün ve 2001/2301-1241 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 18.11.2002 gün ve 12919-13033 sayılı ilamı ile,

"...Dava, yapılan yayının hukuka aykırı olduğunun tespiti, tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesi istemlerine ilişkindir. Mahkemece görevsizlik nedeniyle dosyanın İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiştir. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Taraflar tacirdir. Bu haliyle davaya ticaret mahkemesinde bakılması gerekir. Dava, önce İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne açılmıştır. Anılan mahkemece davaya, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin görevine girdiğinden bahisle dosyanın talep halinde anılan mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir. İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi de İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin gönderme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek evrak üzerinden mahkemenin görevsizliğine, dosyanın İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne gönderilmesine karar vermiştir. İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen karar asliye ve ticaret mahkemeleri arasındaki yasanın öngördüğü biçimi ile bir görevsizlik kararı olmayıp gönderme kararıdır. TTK. 5/3. maddesi uyarınca bu bir işbölümü ayrımına ilişkin olup bu nitelikteki gönderme kararları kesindir. Bunun içindir ki, dosyanın gönderildiği mahkemece, davaya bakılması usul kurallarının bir gereğidir. Kaldı ki,bir davanın hukuki mahiyeti itibariyle mahkemenin iş sahasına girip girmediği yalnız ilk itiraz şeklinde taraflarca ileri sürülebilir. Ne var ki, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi evrak üzerinden ve taraflarca herhangi itiraz olmadan kesin olan gönderme kararının usul ve yasaya uygun olmadığını belirterek yeniden dosyanın gönderilmesine dair karar vermesi yukarıda anılan düzenlemeye ve ilkelere aykırı olup bozmayı gerektirmiştir..."

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, banka tarafından yayın kuruluşu aleyhine açılmış, yapılan yayının hukuka aykırı olduğunun tespiti, tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesi istemlerine ilişkindir.

Davanın açıldığı İstanbul Asliye 5. Hukuk Mahkemesi'nce, verilen kararla dosya İstanbul Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'ne gönderilmiş, anılan mahkemece de görevsizlik kararı verilmiştir. Bu görevsizlik kararı özel dairece yukarıda başlıkta yer alan nedenlerle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme hükmünü davacı banka temyize getirmektedir.

Hukuk Genel Kurulu önüne direnme yoluyla gelen uyuşmazlık; asliye hukuk mahkemesince ticaret mahkemesinin görevli olduğuna ilişkin olarak verilen kararın hukuksal niteliğinin ne olduğu, kararın iş bölümü ayrımına ilişkin gönderme kararı mı, yoksa görevsizlik kararı mı olduğu, buna göre görev konusunda varılacak sonucun ne olması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtmekte yarar vardır ki, tacir olan davacı bankanın, yine tacir olan davalı yayın kuruluşuna karşı açtığı eldeki dava, temelinde haksız eyleme dayalıdır. Tarafların bu sıfatı ve davanın niteliğine göre davaya bakacak mahkeme iş bölümü gereği ticaret mahkemesidir.

Dava önce İstanbul Asliye 5. Hukuk Mahkemesi'ne açılmış; bu mahkemece dosya Bankalar Kanunu'nda değişiklik yapılmasına ilişkin 12.05.2001 kabul tarihli 4672 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 4389 Sayılı Kanunun 5 numaralı fıkrasına eklenen ( d ) bendi gereğince, bankalar ve fon tarafından açılacak hukuk davalarına ( 1 ) nolu asliye ticaret mahkemeleri tarafından bakılacağı şeklinde düzenleme yapıldığı ve davanın kanunun yürürlük tarihi olan 29.05.2001 tarihinden sonra açılmış olduğu gerekçesiyle, davaya bakmak görevinin İstanbul Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'ne ait olduğu belirtilerek bu mahkemeye gönderilmiştir.

Burada öncelikle, konuya ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesi yararlı olacaktır.

Bilindiği üzere, Ticaret Mahkemelerinin iş sahasını düzenleyen 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 5. maddesinde aynen;

"Aksine hüküm olmadıkça, dava olunan şeyin değerine göre asliye hukuk veya sulh hukuk mahkemesi ticari davalara dahi bakmakla vazifelidir.

"Şu kadar ki; bir yerde ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu kanunun 4'üncü maddesi hükmünce ticari sayılan davalarla hususi hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere ticaret mahkemesinde bakılır.

"İkinci fıkrada yazılı hallerde, münhasıran iki tarafın arzularına tabi olmayan işler hariç olmak üzere, bir davanın ticari veya hukuki mahiyeti itibariyle mahkemenin iş sahasına girip girmediği yalnız iptidai itiraz şeklinde taraflarca dermeyan olunabilir. İtiraz varit görüldüğü takdirde dosya ilgili mahkemeye gönderilir; bu mahkeme davaya bakmaya mecburdur; ancak, davanın mahiyetine göre uygulanması gerekli usul ve kanun hükümlerini tatbik eder. Ticari bir davanın hukuk mahkemesi, ticari olmayan bir davanın ticaret mahkemesi tarafından görülmesi hükmün bozulması için yalnız başına kafi bir sebep teşkil etmez.

"Vazifesizlik sebebiyle dava dilekçesinin reddi halinde yapılacak muamelelere ve bunların tabi oldukları müddetlere dair usul hükümleri, iş sahasına ait iptidai itirazın kabulü halinde de tatbik olunur"

Hükmü yer almaktadır. Böylece, ayrı ticaret mahkemesi bulunan yerlerdeki ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemesi arasındaki ilişki kural olarak, görev değil, işbölümü ilişkisidir. Ancak, bu işbölümü ilişkisi bir yerdeki birden fazla asliye hukuk mahkemesi arasındaki işbölümü ilişkisinden farklıdır. Zira, ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki yukarıda açıklanan yasa hükmüne dayanması yanında tarafların işbölümü itirazında bulunabilme özelliklerini taşımaktadır. Buradaki işbölümü itirazı yalnız ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. İşbölümü itirazının kabulü halinde mahkemece verilecek karar bir gönderme kararı olup, bu karar ile dava sona ermeyip, davaya gönderilen mahkemede devam edilir. Nihai bir karardır ancak, diğer nihai kararlardan farklı olarak bu karar tek başına temyiz edilemez; verildiği anda kesin bir karar olmakla birlikte gönderilen mahkemenin esas hakkında verdiği hükümle birlikte temyiz edilebilir. Bu kararın yanlış olması ise, tek başına esas hükmün bozulmasına yeterli neden sayılmaz. Gönderme kararı üzerine talep halinde dosya işbölümüne sahip mahkemeye gönderilir.

O yerdeki birden fazla ticaret mahkemeleri arasındaki ilişkiye gelince, bu ilişki yalnız bir iç ilişkidir. İşbölümü ilişkisi değildir.

Bu ana kuralı ortaya koyduktan sonra 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 12.05.2001 gün ve 4672 sayılı ve son olarak da 12.12.2003 gün ve 5020 Sayılı Yasalarla değişik 14/5-d maddesinde yer alan hüküm değerlendirilmelidir. Bu maddede;

"Bankalar ile fon ve bankaların iflas idareleri tarafından açılacak hukuk davalarına asliye ticaret mahkemesi tarafından bakılır. O yerde, birden fazla asliye ticaret mahkemesi bulunması halinde, bu davalar ( 1 ) ve ( 2 ) numaralı asliye ticaret mahkemesinde görülür.

"Bankalar ile fon ve bankaların iflas idareleri tarafından muamele merkezi veya ikametgahı İstanbul ili sınırları içinde olan kişiler aleyhine açılacak hukuk davaları ile borçlular hakkında açılacak iflas davalarına İstanbul ( 1 ) ve ( 2 ) numaralı asliye ticaret mahkemesi tarafından bakılır. İflas davası açılması halinde, bu mahkeme, hakkında iflası istenen borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine borçlu aleyhine iflas davası açıldığını bildirir"

Hükmü yer almaktadır. Bu hükmü ilk değişikliğe uğratan 4672 Sayılı Kanunun Hükümet gerekçesi Plan ve Bütçe Komisyonu raporunda değişikliğe uğramış ve anılan maddeyi değiştiren 4672 Sayılı Kanunun 8. madde gerekçesinde; "...fon ve fona devredilen bankalar açılacak davaların görüleceği asliye ticaret mahkemelerinin belirlenmesi ve bu kapsama diğer bankaların da dahil edilmesi doğrultusunda redaksiyona tabi tutulması..." gereğine yer verilmiş ve madde metnine bu gerekçeye uygun olarak "bankalar" ifadesi eklenmiştir. Buna göre bankaların taraf olduğu uyuşmazlıklara kanunda belirtildiği üzere davanın görüldüğü tarih itibariyle yürürlükte bulunan şekline göre 1 nolu İstanbul Ticaret Mahkemesi'nde bakılması gerekmektedir.

Hemen burada, açıklanan bu yasal düzenlemelerin hangi tür uyuşmazlıkların çözümüne yönelik düzenlendiği de irdelenmelidir.

Az yukarıda belirtildiği gibi, davanın hukuksal dayanağı haksız eyleme dayalıdır. Görüşmeler sırasında Bankalar Kanunu'ndaki anılan düzenlemenin çok geniş bir yoruma tabi tutulmaması gerektiği, buradaki hükmün sadece Bankalar Kanunu'ndan kaynaklanan uyuşmazlıklarda bankanın taraf olması durumunda uygulama yeri bulunduğu çoğunluk görüşü olarak ortaya çıkmıştır. Şu durumda eldeki uyuşmazlığın haksız eyleme dayalı olması Bankalar Kanunu'nun uygulanmasından kaynaklanmaması nedeniyle burada uygulama yeri olmadığı sonucuna varılmıştır.

Durum bu olunca, asliye hukuk mahkemesinin verdiği karar işbölümü ayrımına ilişkin olup, gönderme kararı niteliğindedir. Yukarıda açıklanan niteliği ve TTK'nun 5/3 maddesi gereği kesindir ve gönderilen mahkemece, davaya bakılması usul kurallarının bir gereğidir. Kaldı ki bir davanın hukuki mahiyeti itibariyle mahkemenin İş sahasına girip girmediği yalnız ilk itiraz şeklinde taraflarca ileri sürülebilir. İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi önüne getirilmiş böyle bir itiraz olmadığı gibi, evrak üzerinden kesin olan gönderme kararının usul ve yasaya uygun olmadığını belirterek yeniden dosyanın gönderilmesine dair karar vermesi yukarıda anılan düzenlemeye ve ilkelere aykırıdır.

Açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 01.12.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

No comments: